Bir şehri şehir yapan sadece binalar değildir. Caddeler, sokaklar, meydanlar arasında nasıl bir ilişki kurulduğudur. Aynı şekilde bir ekibi de sadece “iyi insanlar” oluşturmaz. Onların birbiriyle nasıl bağ kurduğu, nasıl birbirini mümkün kıldığı belirler toplam başarıyı.
Bugün iş dünyasından spora, eğitimden kamu yönetimine kadar hâlâ “en iyileri bir araya getir, başarı zaten gelir” anlayışı egemen. Oysa bu yaklaşım, yeteneği bir koleksiyon nesnesine indirger. Bir takımı saat gibi düşünüyorsak, en pahalı dişlilerle kurmak onu mükemmel yapmaz. Asıl mesele, o dişlilerin aynı ritimde dönmesini sağlamak.
Bunu en iyi anlamak için müzik dünyasına bakalım. Bir orkestra düşünün: İçinde dünyanın en iyi kemancısı, en usta fagotçusu, en yetenekli perküsyoncusu olabilir. Ama şef batonunu kaldırdığında herkes kendi havasında çalmaya başlarsa ne olur? Gürültü. Mükemmel seslerin iç içe geçtiği bir kaos.
İyi bir senfoni için tek tek yetenekli müzisyenler değil, birbirini dinleyen bir bütünlük gerekir. Bazıları sesini biraz kısar ki diğeri daha çok duyulsun. Bazısı bekler, bazısı taşır. Bu karşılıklı duyarlılık olmadan bir nota bile anlamlı çıkmaz.
Dijital çağda her şey ölçülüyor. Ne kadar satış yapıldı, kaç saat çalışıldı, kaç hatasız satır kod yazıldı. Ama insanlar hâlâ şunu anlamakta zorlanıyor: Aynı sayılarla iki farklı ekip çok farklı sonuçlar doğurabilir. Çünkü ölçülemeyen şeyler sonucu belirler: Güven, sezgi, dayanışma, esneklik, karşılıklı destek… Bunlar Excel tablolarında çıkmaz. Ama her karar anında, her kriz zamanında kendilerini belli ederler.
Şirketlerin "en iyi" çalışanları çoğu zaman yalnızdır. Parlak fikirlerini sunacak ortam bulamazlar, önerileri yapısal dirençle karşılaşır. Çünkü sistem düşünülmemiştir. Sınıflarda da böyledir. En çok not alan çocuk, en çok katkıyı yapmaz. En sessiz sandığınız öğrenci bir başkasının fikrini görünmez biçimde besliyordur. Bunları yakalamak için sadece bireye değil, bağlamına da bakmak gerekir. Başarının yeni ölçütü şudur: Bir kişi diğerlerinin düşünme biçimini nasıl etkiliyor?
Artık iş dünyasında liderlik, karizmatik nutuklar atmak değil, örüntü tasarlamaktır. İnsanlar arasında görünmeyen yollar inşa etmektir. Aynı cümleyi farklı seslerle söyletebilmektir. Yani geleceğin lideri, “en parlak” olan değil, “başkalarının parlamasını sağlayan” kişidir. Bu bağlamda en büyük değişim, şu sorunun cevabında gizli: “Bu ekip birbirini duyuyor mu?”
Eğer cevap evetse, o ekip sıradan insanlardan olağanüstü işler çıkarabilir. Eğer hayırsa, dâhilerden oluşan bir grup bile, sıradan hatalarla dağılıp gider.