Dünya tarihine bakarken çoğu zaman hikâyeler üzerinden düşünürüz. Büyük savaşlar, ihtilaller, devrimler ya da çöküşler bize insanlığın kaçınılmaz kaderi gibi gelir. Ancak bazı bilim insanları bu olayların rastgele değil, belli ritmik döngülerle tekrar ettiğini söylüyor. İşte tam bu noktada karşımıza çıkan isim Peter Turchin.

Ekoloji kökenli bir tarih bilimcisi olan Turchin, doğadaki popülasyon dinamiklerinden yola çıkarak toplumların da aynı şekilde dalgalanmalar yaşadığını ileri sürüyor. Onun önerdiği disiplinin adı: Cliodynamics, yani tarihin matematiği. Bu yaklaşım, geçmişin salt hikâyelerden değil, ölçülebilir verilerden oluştuğunu savunuyor. Ve belki de en çarpıcı yanı, geleceğe dair projeksiyonlar yapabilmesi.

Turchin’in analizine göre üç kritik değişken her şeyi belirliyor: nüfus baskısı, ekonomik eşitsizlik ve siyasal istikrarsızlık. Bu üçü bir araya geldiğinde sistem geriliyor, çatlaklar büyüyor ve sonunda isyan ya da çöküş kaçınılmaz oluyor. Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı’ya, Çin hanedanlarından modern Batı’ya kadar her büyük uygarlığın hikâyesinde bu örüntüleri görmek mümkün.

Daha çarpıcı olan ise kuşak döngüsü. Birinci kuşak krizleri yaşar, ikinci kuşak huzuru kıymet bilir, üçüncü kuşak ise unutur. Konforla büyüyen kuşaklar, yeniden çatışmanın tohumlarını atar. Almanya’nın 20. yüzyıldaki trajik deneyimi bu döngünün acı bir örneğidir.

Pandemi, artan eşitsizlik, siyasi kutuplaşma ve gençlerin geleceğe değil yurtdışına bakması… Türkiye dahil birçok ülke Turchin’in “kırmızıya dönen göstergeler” tablosunun içinde yaşıyor. Dünya genelinde de durum farklı değil: Orta sınıf eriyor, kurumlara güven azalıyor, siyaset çözüm üretmekten çok kriz üretiyor.

Buradaki kritik soru şu: Bu döngülerden kaçabilir miyiz? Turchin, tarihin bir kader olmadığını, doğru okunursa değiştirilebileceğini savunuyor. Yani mesele yalnızca geçmişi bilmek değil, geçmişin işaretlerini bugüne taşıyabilmek.