Son yıllarda genetik mühendislikte yaşanan baş döndürücü gelişmeler, insanlık tarihini kökten değiştirebilecek yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi: Tasarım bebekler. Adını Hollywood filmlerinden ve bilim kurgu romanlarından duyduğumuz bu kavram, artık sadece kurguda değil, laboratuvarlarda ve hatta hastane koridorlarında karşımıza çıkmaya başladı.
Henüz birkaç ay önce, Amerika’da nadir bir genetik hastalığı olan bir bebeğe, CRISPR adı verilen gen düzenleme teknolojisiyle kişiye özel bir tedavi uygulandı. Bilim insanları, bebek daha birkaç aylıkken hatalı geni doğrudan karaciğerine taşıdıkları “moleküler makas” ile düzeltti. Üstelik bu yöntem, bebeğin DNA’sını kalıcı olarak değiştirdi. Aynı günlerde, başka bir ekip “tek dozda ömür boyu kolesterol düşürme” gibi iddialı bir tedavinin denemelerini açıkladı. Yani, genetik müdahale artık sadece hayal değil; gerçek.
Elbette, tıp dünyası bu yenilikleri, nadir ve ölümcül hastalıklara çözüm getirmek için kullanmak istiyor. Ancak işin etik ve toplumsal boyutu en az bilimsel kısmı kadar çetrefilli. Çünkü bu teknolojilerin sınırı yok: Göz rengi, boy uzunluğu, zekâ seviyesi… Belki de birkaç yıl sonra, bebek sahibi olmak isteyen aileler, çocuklarının “en iyi versiyonunu” tasarlama imkanına sahip olacaklar. Peki bu noktada, insan olmanın anlamı ne olacak?
“Tasarım bebek” fikri ilk bakışta bir ütopya gibi gelebilir. Kim çocuğunun hasta olmasını ister ki? Fakat bu uygulama yaygınlaştıkça, yeni bir sosyal eşitsizlik dalgası doğabilir. Sadece maddi imkânı olan aileler çocuklarının genetik avantajlarını “satın alırken”, diğerleri geride kalabilir. İnsanların genetik özelliklerinin “pazarlanabilir” olması, toplumda “genetik elitizm” gibi yeni ayrışmalara yol açabilir.
Bir başka kaygı da bu teknolojinin nerede duracağı. Şimdilik çoğu ülke, sadece ölümcül ve tedavisi olmayan hastalıkların önlenmesine izin veriyor. Ama bilim geliştikçe, etik sınırlar da esneyecek mi? Mesela, zekâ artırıcı gen müdahaleleri etik kabul edilecek mi? Bir gün, “süper insan” üretmek için yarışan bir dünyaya mı uyanacağız?
Kısacası, tasarım bebekler konusu tıbbın ve genetik mühendisliğinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Artık bilim, insan doğasını değiştirme gücüne sahip. Şimdi asıl soru şu: Bu gücü nasıl kullanacağız?
Belki de, bu yeni çağın eşiğinde, toplumsal bir uzlaşıya, açık bir etik tartışmaya ve şeffaf regülasyonlara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Yoksa çok değil, birkaç yıl sonra, “Bebeğinizin genetik menüsünden ne istersiniz?” sorusu gerçek olabilir.