Belediyelerin ikilem içinde kaldığı bu kavramlar, aslında hizmet kalitesinin birer mihenk taşıdır.

Bazı belediye başkanları, alt yapı yatırımlarına önem verir ve bu hizmet görülmediği için de halktan beklediği puanı alamaz.

Üst yapı hizmeti sunan belediye başkanı daha şanslıdır. Vatandaşa daha sevimli gelir. Kendisini yormasına da gerek yoktur.

Vatandaş olarak gözlemimizi dikkatli ve vicdanlı yapmazsak, meydan üst yapı yatırımlarını tercih edenlere kalır.

İzmir’de 27 Mayıs İhtilali’nden sonra kurulan ve dönüşümlü olarak parti değiştiren belediyede bunun örneklerini gördük. Osman Kibar, su sorununu halledemedi, bütün kent sokaklarını asfaltlasa da su yüzünden kenti halkı ona ikinci kez şans vermedi. İhsan Alyanak, belediyeciliğe daha ideolojik bir gözle baktığı için ikinci şansı yakaladı, ama ne yazık ki, bugün anılan bir eser bırakamadı. Genişlettiği caddeler hariç tabii.

Burhan Özfatura, ilk başkanlık döneminde alt yapı hizmetlerine büyük önem verdi. Ancak ikinci dönemi, ekonomik kriz dönemine rastladığı için eskisi kadar verimli olamadı. Arada bir dönem başkanlık yapan Yüksel Çakmur, özellikle kanserojen üreten su hattını yeniledi, halkın en büyük beklentisi olan ulaşımı rahatlattı. Ama kendi döneminde Özfatura döneminin kadrolarını değiştirince ikinci şansı yakalayamadı.

Ahmet Piriştina’nın; başlamış projesi yoktu ama o da Özfatura ve Çakmur’dan kalan körfez ve metro gibi projeleri tamamladı. En fazla puanı da o topladı.

Aziz Kocaoğlu, İzmir’e görünür, görünmez çok önemli hizmetler sundu, Tunç Soyer, vitesi küçültünce performans sergileyemedi.

Alt yapı ve üst yapı diye ikiye ayrılan hizmetler, aslında iyi niyetin de bir göstergesidir. Ve öyle olacaktır.

Devlet ve hükümet kavramları

Devlet, ulusun hizmetinde olan kurumların tümünü ifade eder. Siyasi hiçbir yapısı yoktur.

Türkiye’de bu kavram, 1940’lı yıllarda ‘Milli Şefliğin’ kaldırılmasıyla anlam bulmuştur.

Hükümet, devletin kurumlarını çalıştıran ayrı bir mekanizmadır. Hükümet, devleti yönetir ama onu ele geçiremez. Ele geçirdiği taktirde, Milli Şef dönemi tekrar başlar.

Devlet ve hükümet kavramlarını bugün uygulayan çok örnek var.

Saymakla bitmez.

Ama hiç birinde demokrasi, insan hakları, hukuk, fırsat eşitliği gibi kavramlardan söz edilemez.

Ancak görüyoruz ki; Türkiye, bugün devlet ve hükümet kavramlarının birbirinin içine girdiği bir duruma gelmiştir. Kurumların neredeyse bütün kadrolarında bir siyasi şablon sezebilirsiniz. Siyasi yapıya biat etmek, karşı tarafa sıcak bakmamak, bütün kurumları “Milli Şef” pozisyonundaki bir merkeze entegre etmek, günümüzde bize dikte edilmeye çalışılan bambaşka bir sistemdir. Bambaşka dediğimiz bu sistemin adını koymak çok kolaydır.

Bunda ısrar edilmesi, iktidar hırsının ta kendisidir ve bu hırs yok edilmedikçe de tamiri mümkün değildir.

Devlet-hükümet halvetinin, devlet-millet birlikteliğinden ayrı tutulması, toplumda tüm kurumlara olan güveni sarsar.

Bu sarsıntı hep devam eder.

Alın size yöntem

Özellikle anne babalar, ergenlik çağındaki çocuklarıyla zor geçinirler. İşin kolayına kaçıp pataklayanlar da olur.
Kulak çekmek, popoya şaplak atmak, terlik fırlatmak gibi.
Kanunlar değişti. Artık bunların hepsi suç. Şikayet anında anne-baba da olsa haklarında işlem yapılıyor.
Peki anne babalar, çocuklarını kendi hallerinde mi bırakacak?
Bir okulda rehber öğretmen olan psikolog arkadaşım, “Çaresi var” dedi ve ekledi:
“Bugün en büyük tehdit ve ceza cep telefonuna el koymaktır. Ebeveynler, yaramazlık yapan çocuklarını, ciddi olmaları şartı ile hizaya getirebilirler. Bunun cezası da yok, ezası da…”
Ne dersiniz, denemeye değer mi?