Hafta sonunu üç İzmir derbisiyle kapattıktan sonra, hafta arası mesaisinde bu kez Bucaspor 1928 – Altınordu derbisi vardı. Kâğıt üzerinde sürprize pek açık görünmeyen bu karşılaşma, benim açımdan beklenmedik bir skorla sonuçlandı. Ligin dibine demir atmış konuk ekip, küme düşme hattından kurtulmak için mutlak galibiyete ihtiyacı olan rakibini 2-1 yendi.
Karşılaşma genel hatlarıyla dengede geçti. İki takım da birbirine belirgin bir üstünlük kuramadı. Maç pozisyon açısından kısır başladı, kısır devam etti. Ancak son bölümde geride olan sarı-lacivertli ekip gol aramak için yüklenince, kırmızı-lacivertliler rakibin savunma güvenliğinin azalmasından faydalanarak farkı açma şansı yakaladı, cömertçe harcadı. Maçın genel seviyesi ne yazık ki amatör düzeyin çok üzerine çıkamadı.
***
Bucaspor 1928’i bugüne kadar hem yazılarımda hem videolarımda hem de arkadaş meclislerinde fazlasıyla övdüm. İzlediğim maçlarda çok beğenmiş, hatta takip ettiğim takımlar arasında en iyisi olduğunu söylemiştim. Bu karşılaşmadan sonra bu konuyu bir süreliğine kapatma kararı aldım.
O alıştığımız, pas yapan, birbirini anlayan, dar alanda verkaçlarla rakibini çözen Bucaspor sahada yoktu. Bunu sadece bir kez yapabildiler. Pas hataları fazlaydı, ceza sahasına yaklaşmakta ciddi zorlandılar. Hücumlar genellikle kanatlardan gelişti ama yapılan ortalar içler acısıydı.
Örneğin Arda Koca’nın hızla ilerlerken attığı çalımlar tribünleri heyecanlandırdı; fakat devamında gelen pas hatası onu “bal yapmayan arı” konumuna düşürdü. Sahada elle tutulur tek isim Doğan Çamlı’ydı. Rakip forveti kontrol etme görevini genellikle başarıyla yerine getirdi. Son dakikalarda beraberlik golü için forvete kadar çıktı ama bu hamle de sonucu değiştirmedi.
***
Altınordu bir zamanlar altyapısıyla herkesin örnek gösterdiği, hedefini Süper Lig olarak belirleyen bir kulüptü. O kapının eşiğinden dönüldü. Ardından yavaş yavaş güç kaybı başladı. Önce 2. Lig, şimdi ise 3. Lig tehlikesi kapıda.
Bu sezon Altınordu’yu ilk kez izledim ve neden son sırada olduğunu sahada net şekilde gördüm. Ortada bir oyun planı yoktu. Daha da kötüsü, bu planı uygulayabilecek oyuncu kalitesi de bulunmuyordu. Yetenekli isimler vardı ama yeterli değillerdi. Bahis soruşturması nedeniyle yedi oyuncunun ceza almış olması elbette etkendir; ancak takım bu süreçten önce de zaten kötü sonuçlar alıyordu. Buna rağmen gelen bu galibiyete fazlasıyla sevindiler, haklı olarak.
Altınordu’da öne çıkaracağım tek isim Kaniwar Uzun oldu. Soyadı gibi uzun (1.96) ama bir o kadar da zayıf bir hücumcu. Buna rağmen iteklemelere, sertliğe kolay kolay teslim olmadı. Top kontrolü ve pas kalitesi dikkat çekiciydi. Ayağına hâkimdi. Ancak gol noktasında varlık gösteremedi.
***
Sonuç olarak; derbi havasında oynanan ama kalite açısından sınıfta kalan bir maç izledik. Sürpriz skor tabelaya yansıdı, sahaya değil. Bucaspor 1928 küme düşme hattı dışına çıkmak istiyordu ama gelecek açısından karanlık bir tablo çizdi. Altınordu ise galibiyete rağmen hiç ümit vermedi.
Aliağa’da düşüş sürüyor
Aliağa FK, kötü oyununa ve beraberinde gelen puan kayıplarına bir yenisini daha ekledi. 68 Aksaray Belediyespor karşısında sahadan 1-1’lik beraberlikle ayrılan sarı-siyahlılar, bu sonuçla liderle arasındaki puan farkını 7’ye çıkardı ve 4. sıraya kadar geriledi.
Karşılaşma boyunca Aliağa FK’nın gol atabilecek ya da maçı kazanabilecek bir görüntü verdiğini söylemek zor. Pozisyon üretmekte ciddi sıkıntı yaşadılar. Bir dönem rakiplerine sahayı dar eden, presiyle boğan o eski günler adeta mumla arandı.
***
Ancak maçın ardından sahadaki kötü futbol değil, hakem performansı konuşuldu. Karşılaşmayı yöneten Muhammed Ömür, sertliğin ve ikili mücadelenin son derece düşük olduğu bir maçta tam 11 sarı ve 3 kırmızı kart gösterdi. Bu tablo ister istemez akıllara şu soruyu getirdi: Bu maçı Altay ya da Karşıyaka oynasaydı, ortaya nasıl bir kart tablosu çıkardı?
Tribünlerin tepkisi yüksekti. Aliağa FK sahada oyunuyla değil, maç sonunda yaşanan tartışmalarla gündeme geldi. Ancak asıl konuşulması gereken, tabeladan çok oyunun kendisi.