Haziran geldi mi, Ege kıyılarında bir telaş, güneş usul usul yakmaya, deniz serinliğiyle çağırmaya başlar. Tatilciler bavulları toplar, emlak siteleri dolar taşar. Ama bu yıl Çeşme'de yazlık kiralarına bakarken insanın elinden telefonunu düşüresi geliyor. Zira karşımıza çıkan rakamlar artık "tatil" değil, düpedüz gayrimenkul yatırımı kıvamında!

Düşünün, Çeşme’de üç aylık sezonluk bir yazlık kiralamak istiyorsunuz, ancak deniz manzaralı olması bile şart değil; mütevazı bir sitede, ortalama 2+1 yazlık. Size istenen rakam ne? 600 bin lira. Hatta Alaçatı sınırlarına girdiyseniz bu rakam 750 bine kadar çıkıyor. Üstelik bu sadece kira bedeli! Elektrik, su, aidat, temizlik. Onlar işin ekstrası. Ama olayın ironik kısmı şurada başlıyor: Aynı fiyata İzmir’in gelişen semtlerinde, üstelik sıfıra yakın bir 1+1 daire satın almanız mümkün.

Evet, yanlış duymadınız. Tatil yapmak için harcayacağınız parayla şehirde ev sahibi olabilirsiniz. Bu sadece ekonomik bir dengesizlik değil; artık orta sınıf için tatilin erişilebilir olmaktan çıktığını gösteren bir sonuç. Üstelik bu rakamlar TL bazında. Dövizle kiralama yapan ev sahiplerinden, peşin ödeme dayatmasından, “Temizlik ücreti” adı altında alınan astronomik ek bedellerden bahsetmiyorum bile.

Peki, bu nasıl oldu da bu hale geldi? Covid-19 salgınıyla birlikte yazlık bölgelerdeki yaşam cazip hale geldi, ev sahipleri fırsat bu fırsat deyip fiyatları yukarı çekti. Ardından sosyal medyada “lüks tatil” algısıyla pazarlanan Alaçatı hayatı, zaten yüksek olan fiyatların daha da tırmanmasına neden oldu. Talep yüksek, arz sınırlı, denetim yok. Sonuç: Üç ay tatil yapmak için ömür boyu kredi ödeyeceğiniz bir daire parasını gözden çıkarmak zorunda kalıyorsunuz.

Devletin kısa dönem kiralamalara dair düzenleme çabaları var ama pratikte hâlâ ciddi açıklar mevcut. Peki, ya yerel yönetimler? Onlar da bu artışları sadece uzaktan izlemekle yetiniyor. Oysa bu kontrolsüz yükseliş, turizmin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Yalnızca dışarıdan gelenler değil, bölge halkı da katlanılamaz bir hale gelen bu fiyatlardan muzdarip.

Hal böyle olunca, insan sormak istiyor: Yazlık kiralamak mı daha mantıklı, yoksa birikimimizi yatırım anlamında kentin içinde bir daireye yatırmak mı? Belki de artık Çeşme’ye gitmek yerine, balkonumuza bir şezlong koyup limonatamızı yudumlamak en akıllıca seçenek.

Siz ne dersiniz sevgili okur?
Çeşme’de yazlık mı, İzmir’de başımızı sokacak bir ev mi?