Geçtiğimiz günlerde, Menderes, Gaziemir, Buca, Ödemiş… Kentin dört bir yanından yükselen dumanlar gökyüzünü kapladı, sadece ağaçlar değil, ciğerlerimiz de yandı. Görüntüler artık tanıdık: helikopterler göğe yükseliyor, insanlar evlerinden tahliye ediliyor, sosyal medyada yardım çağrıları çığ gibi büyüyor. Ama her yaz yaşanan bu yangın döngüsünün ardından bir kez daha sorulması gereken soru şu: Neden hâlâ bu kadar hazırlıksızız?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “İtfaiye belediyelerin görevidir” dedi, sorumluluğu yerel yönetimlere bıraktı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ise, “Orman sahaları Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlıdır. Bizim ne bu alanlara müdahale iznimiz var, ne de uçak alma yetkimiz” sözleriyle yanıt verdi. İşte tam da bu ikili tablo, Türkiye’de yangınla mücadelenin neden başarısız olduğunu gözler önüne seriyor.

Merkezi yönetim “Senin işin” diyor, yerel yönetim “yetkim yok” diye karşılık veriyor. Oysa alevler, hangi kurumun sınırına kadar yayılacağını sormuyor. Cumhurbaşkanı’nın sözleri, belediyelerin sorumluluğunu hatırlatmak adına doğru olabilir; ama tek başına yeterli değil. Çünkü orman yangınları sadece bir “İtfaiye olayı” değil, çok daha büyük bir afet yönetimi meselesidir. Ve bu, merkezi planlama, havadan müdahale kabiliyeti ve güçlü koordinasyon gerektirir. Sadece hortumla alev söndürmekle olmaz.

Diğer yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin “Yetkimiz yok” açıklaması da kamuoyunun gözünde yeterince tatmin edici değil. Evet, ormanlık alanlar Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı. Evet, uçak almak merkezi izin gerektiriyor. Ama yıllardır bu tablo biliniyor. Pekii, yerel yönetimler bu engeli aşmak için ne kadar ısrar etti, hangi işbirliğini zorladı, hangi yasal düzenlemeyi gündeme taşıdı?

İzmir, yangın riski en yüksek illerden birisi. Buna rağmen her yaz aynı senaryo: geç müdahale, eksik koordinasyon, sorumluluğu birbirine atan kurumlar. Ve sonunda: yanmış ormanlar, tahliye edilen köyler, duman altında kalan şehir.

Bu halk “Kimin görevi?” tartışmasını değil, çözümü görmek istiyor.

Kurumsal ego değil, ortak akıl görmek istiyor.

Kimin haklı olduğunu değil, kimin işe yaradığını soruyor.

Yangın, yalnızca doğayı değil, kurumların içini de yakıyor. Her yaz daha büyük bir utanca dönüşüyor bu tablo. Artık bu sorumluluk oyununa son verilmesi gerekiyor.

Çünkü doğa, merkezi ya da yerel diye ayırmadan yanıyor.

Ve eğer biz yanarken hâlâ konuşulmaması gereken şeyleri konuşuyorsak, bu ülkenin ciğerlerini kaybetmemiz işten bile değil.

Pekii, ne yapılmalı?

  • Orman Yasası yeniden düzenlenmeli. Yerel yönetimlerin ormanlık alanlara müdahale kapasitesi ve sorumluluğu açıkça tanımlanmalı. “Yetkim yok” bahanesi artık geçerli olmamalı.
  • Yangın müdahale koordinasyonu güçlendirilmeli. AFAD, Orman Genel Müdürlüğü ve belediyeler arasında görev ayırımı değil, görev birliği ve görev ortaklığı sağlanmalı. Ortak veri sistemi ve anlık alarm hattı kurulmalı.
  • Uçak ve helikopter kapasitesi artırılmalı. Merkezden gelecek izni beklemeden, yangın sezonu öncesi bölgelere dağıtılmış hava araçları hazır bekletilmeli.
  • Gönüllü yangın timleri oluşturulmalı. Mahalle bazlı eğitimler verilerek halk bilinçlendirilmeli, ilk müdahale ekipleri güçlendirilmeli.
  • Siyasi değil, hayati bir mesele olarak görülmeli. Yangın meselesi hiçbir kurumun reklam alanı değildir. Bu konu üzerinden siyasi gösteri değil, toplumsal seferberlik sağlanmalıdır.