Psikolojide ‘sorunlu’ veya ‘kontrolcü’ olarak nitelendirilebilen ebeveynler, aslında geçmişlerinde çok zor bir hayat yaşamış çocuklar mıydı? Yoksa hayatın onları getirdiği noktayı idrak edemeyerek, bilinçli veya bilinçsiz şekilde mi bu tarz bir ebeveyn olmayı seçtiler? Ebeveyn nasıl olunur herhangi bir bilgimin olmadığı noktada, 2025 yılı benim için oldukça hızlı geçti ve ben 2026’nın ilk aylarında kendimi bir canın ebeveynlerinden biri olarak bulacağım. Bu noktada aslında oldukça sevdiğim psikoloji kitaplarını bir süredir okumadığımı fark ederek üzerine düşünmeye başladım.
Hamileliğin ikinci yarısında enerjinin tavan yaptığı ama aynı zamanda bedenin yorgun olduğu için uyumakta zorlandığı sabahlardan birinde, kitaplığımın başında aldığım, ancak okumadığım onlarca kitaba göz gezdirirken, ruh halime göre aldığım bir kitaba ilişti gözüm… Zor anneler.. Waltraut Barnowski-Geiser ve Maren Geiser-Heinrichs tarafından yazılan ‘Zor Anneler’ kitabı, anneleriyle ilişkisinde zorluk yaşayan yetişkin kız ve oğullar için bir psikolojik rehber niteliğinde yazılmış. Çalışma içeren bu kitaba biraz göz gezdirdiğimde gördüğüm şey ise; kontrolcü veya hayata karşı aradığı suçu kızında bulmuş bir annenin kızı olan bir kadının, kendi kızı için kafasında oluşabilecek, ‘Ben de annem gibi olur muyum?’, ‘Kızıma sevgimi gösterebilecek miyim’ gibi sorulara cevap verdiğini gördüm ve hemen okumaya başladım. Kitap bize, kontrolcü, sevgisini çok da açık göstermeyen, sürekli eleştiren ya da yetersiz hissettiren bir annenin gölgesinde büyüyen bir kadının, anne olacağı noktada boğuşabileceği sorular üzerinden neler yapılabileceğini aktarıyor. Örnekler verecek olursak; kitap anne adayına, geçmişini tanıma ve kabul etme şansı sunuyor. Annesinin davranışlarını kendisine yüklediği duygusal kalıpları fark etme veya ‘annem bana böyle davrandı çünkü ben değersizim’ düşüncesini kırmak veya olayın aslında onun yetersizliğinden ziyade annesinin kendi sınırlılıklarından kaynaklandığını göstermek gibi.
Kitap, anneden kızına geçen “eleştiri – suçluluk – mesafe” döngüsünün nasıl kuşaktan kuşağa aktarıldığını da anlatıyor. Aynı zamanda da bu döngüyü kırmanın yollarını öğretiyor ve farkındalık geliştirmesine yardımcı oluyor. Hem kendi annesine hem de çocuğuna karşı sınırlar koymayı öğreten kitap, anneliğin bir ‘kusursuzluk’ imgesi olmadığının da altını çiziyor. Anneden görülmeyen ve eksik kalan sevginin aslında öğrenilebileceğini belirtiyor.
Kitabı okuduğumda, aynı duyguları çocukluk ve gençlik yıllarında yaşamış ve de üstesinden gelmek için oldukça çaba sarf etmiş bir kadın olduğumu yeniden hatırlayarak, kızıma yönelik sevgi aktarımında yapmam veya yapmamam gereken davranışların neler olduğunu düşündüm. Burada sorun anne olmak da değildi, kendi annem de değildi, onun annesi de değildi. Burada sorun, hayatın akışında kazanılan rollerin gerçekten kazanıldığı mı, yoksa nesiller boyu gelen bir aktarımla harmanlandığı mıydı? Düşününce aslında sevgisini gösteremeyen ve kontrolcü bir kimliğe bürünen bir anne de çocuğunu seviyordu, ancak görmediği, öğrenmediği ve öğrenebileceğini bilmediği davranış biçimlerini çocuğuna uygulayamazdı. Aynı şekilde sevgiyi, mesafe olarak, başarılı olunduğunda sevildiği hissettirilen bir baba da çocuklarına ancak bu şekilde sevgisini gösterebilirdi. Burada önemli olan farkındalık ve davranış biçimini değiştirmek, nesiller boyu gelen döngüyü kırmaktı. Hamileliğimin başından itibaren bu konuda pek kafa yormasam da sonlara yaklaşmışken idrak edebildiğim bu konu üzerine düşünme seanslarım devam edecek, ancak bu yazımda hem kendime hem de benim gibi olan anne adaylarına da şunu anlatmak istedim;
“Annelik, kusursuzluk markası altındaki kusurlu çocukların, kusursuz çocuklar yetiştirmek uğruna çocuklara birçok kusur yüklediği bir serüvendi. Bu döngü kırılmalı, döngüyü kırmak için ise farkındalık edinilmeliydi. Nesiller boyu süregelen kusursuzluk, sınır çizme, sevgi gösterme adımlarının, kusurların kabul edildiği, bazen sabrın tükenebildiği, sabır tükendiğinde bile çocuğa karşı merhametli ve destekleyici bir yol izlemenin zorluğunu dahi kabullenmeyi gerektiren bu yolculukta, anneler olarak kendimize yüklenmemeli, kusurlarımızı sevmeli ve de onlarla bu yola tam gaz devam etmeliyiz. Anneler zor değildir, onlar da zor olmayan annelerin büyüttüğü çocuklardır. Aslında bedenleri büyümüş, ancak ruhları küçük kalmış anneler. Kendimize yüklenmeyelim, her şey akışında güzeldir”.