Bugünkü yazımda, benim yazdığım konular açısından pek alışık olmadığınız bir konuyu, son dönemin en güncelini yazacağım. O konu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Beyaz Saray’da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşme ve onun içeriği.
Bana göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’da Donald Trump’la yaptığı görüşme, sadece iki liderin buluşması değil, aynı zamanda Türkiye-ABD ilişkilerinde bir “yeni sayfa” arayışının işareti. Bizim için önemli olan bu sayfayı ülkemiz adına hangi satırlarla dolduracağımız konusu.
Masada ağırlıklı olarak üç ana başlığın olduğunu gördük. Bunlar da savunma sanayii, ticaret ve diplomasi. İlki, uzun süredir gündemden düşmeyen ve 17 Temmuz 2019’da üretim sürecinden çıkarıldığımız F-35 programı idi. Türkiye’nin yeniden bu projeye dahil edilmesi ya da en azından F-16 uçaklarımızın modernizasyonunun hızlandırılması olasılığı, “şayet gerçekleşirse”, ülkemizin savunmasını güçlendirme adına bize, ciddi bir kapı aralayabilir. Dahası kanımca, 2019’da üretim programından çıkarıldığımız F-35 uçağının parçalarının bir bölümünün Türkiye’de üretilmesinin yeniden gündeme gelebileceğini iyimser bir yaklaşımla düşündüğümüzde bu, on milyar dolarları bulan yerli katkı payı anlamına gelebilir ki, bu durum, sadece savunma sanayii değil, bütün yüksek teknoloji ekosistemi için doping etkisi yaratabilir.

Görüşmelerin ikinci ana başlığı olan iki ülke arasındaki ticaret konusuna gelince. Görüşmeden hemen önce Ankara, ABD menşeli bazı ürünlere uygulanan ek vergileri kaldırdığını açıklamıştı. Anlaşılıyor ki bu adım, karşılıklı ticaretin önünü açma niyetinin açık göstergesi idi. Ve uzun süredir dillendirilen bir konu olan “100 milyar dolarlık ticaret hacmi” hedefi, artık daha gerçekçi bir zemine oturtulabilir belki de.

Elbette, ithalatın ucuzlaması bazı yerli üreticiler için risk anlamına geliyor ama küresel yatırımcılar açısından Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini yumuşatması, güven ortamını güçlendiren bir gelişme.

Görüşmelerin üçüncü ve belki de en stratejik başlığı, diplomatik denge. CAATSA yaptırımları, savunma sanayii satışlarındaki yasaklar, Suriye ve Rusya dosyaları. Bu konular hala ortada duruyor. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın masaya oturtmaya istekli görünmesi, Türkiye’nin Washington nezdinde yeniden “oyun kurucu” olarak görülme olasılığını güçlendiriyor gibi. Dış yatırımcı açısından bu, risk priminin azalması, yani daha ucuz borçlanma olanağı demek.

Pekii, bize göre işin özü ne? Türkiye sanki, bu görüşmeden potansiyel kazançlarla dönüyor gibi. Ancak bu kazançların hayata geçmesi, Trump’ın Beyaz Saray’daki imzasından çok, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nin iradesine ve küresel dengelere ve dolaylı etkilere bağlı bir olay. Bir başka deyişle bize göre, bugün açılan sayfanın içini doldurmak için daha birçok satırın yazılması gerekecek.

Bütün bu iyimser varsayımların ışığında bakacak olursak ekonomi, bu satırlardan doğrudan etkilenecek. Şayet F-16’lar ve 17 Temmuz 2019’da üretim programından çıkarılana kadar üretici ülkeler arasında bulunduğumuz F-35’ler konusunda teknoloji transferi ve ortak üretim adımları gerçekleşirse, cari açıkla boğuşan Türkiye’ye nefes aldıracak yeni döviz kaynakları oluşabilir. Eğer, her şey varsaydığımız gibi yolunda gider ve ticaret hacmi artarsa, ihracatçının önü açılabilir. Ama eğer masadan çıkacak sonuç sadece yeni uçak alımları artı milyarlarca dolarlık yeni ithalat faturaları olursa, bu sefer “Yeni sayfanın” altına koca bir borç kalemi yazılmış olacak.

ABD Başkanı Donald Trump-Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan buluşması, umutları ve riskleri aynı potada taşıyor. Ülkemiz için bütün mesele, bu potadan çıkan alaşımı doğru yönetebilmek.