Hedef koymak hayatımızın en kolay işi. “Düzenli spor yapacağım”, “artık daha çok kitap okuyacağım”, “yeni bir dil öğreneceğim”... Kulağa hoş geliyor ama iş uygulamaya gelince aynı hikâyeyi tekrar tekrar yaşıyoruz. Birkaç gün süren motivasyon dalgası, ardından eski düzene hızlı bir dönüş. Bunun nedeni aslında bizim tembelliğimiz değil; beynimizin kısa vadeli ödüllere ayarlı yapısı. Yani beynimiz uzun vadeli büyük hedeflerden ziyade hemen şimdi keyif alacağı şeyleri seviyor. Ama işin güzel yanı şu: Beynimizi tanıdıkça onu karşımıza almak yerine onunla işbirliği yapabiliyoruz.
Hedeflere ulaşmanın yolu bazen çok büyük adımlar atmaktan değil, küçük adımları doğru sıraya koymaktan geçiyor. Koca bir hedefin gözümüzde büyümesine izin vermek yerine, onu küçük parçalara ayırdığımızda beyin paniklemiyor. Bugün yalnızca on beş dakika yürümek, uzun vadede maraton koşmaktan daha gerçekçi ve sürdürülebilir bir başlangıç oluyor. Küçük başarıların verdiği tatmin de dopaminle birlikte motivasyonu canlı tutuyor. Yani beynimizi ödüllerle beslediğimizde, hedefi keyifle ilişkilendiriyor ve bizimle birlikte çalışmaya başlıyor.
Alışkanlıkların gücünü de hafife almamak gerek. İrade her gün tazelenen sınırsız bir kaynak değil, kolayca tükenen bir kas gibi. O yüzden beynimizi her seferinde zorlamak yerine, bazı işleri otomatiğe bağlamak en büyük kolaylık. Spor çantasının kapının yanında hazır durması ya da kitap okuma saatinin her akşam aynı zamana sabitlenmesi, karar vermek için harcanacak enerjiyi ortadan kaldırıyor. Beyin seçeneklerle uğraşmadığında direnç de azalıyor.
Bir başka güçlü nokta ise çevreyi düzenlemek. Masanın üzerinde duran çikolata kutusuna karşı “direneceğim” demek çoğu zaman boş bir hayal. Çünkü beynin gözü gördüğünü istiyor. Telefonun sürekli bildirimlerle çalarken odaklanmaya çalışmak da aynı şekilde beyhude bir çaba. Çevremizi hedeflerimize uygun şekilde düzenlediğimizde aslında iradeye ihtiyaç duymuyoruz. Dikkat dağıtan şeyleri kaldırmak ya da yerine kolaylaştırıcı unsurlar koymak beynin işini kolaylaştırıyor.
Ve belki de en önemlisi, kendimizle samimi olmak. Kimi zaman hayallerimizde öyle büyük hedefler kuruyoruz ki, daha ilk adımda tökezliyoruz. Maraton koşma fikri güzel olabilir ama iki kilometre yürümeye dahi zorlanıyorsak gerçekçi olmayan bir yükün altına girmişiz demektir. Beyin dürüst ve sürdürülebilir hedefleri sahiplendiğinde, süreç daha kolay ilerliyor.