Bir sabahın erken saatlerinde Singapur açıklarında paslı, yaşlı bir yük gemisi, son yolculuğuna çıkmak üzere yeni mürettebatını karşılar. Avrupa’dan Asya’ya, ardından mezarına doğru yapılan bu sessiz seyahat, aslında küresel ekonomiyle vicdan arasındaki görünmez çatışmanın sembolüdür.
Bir gemi, son yolculuğuna çıktığında sadece paslı metal yığını değildir. O, aynı zamanda uluslararası hukukun gri alanlarını, işçi sömürüsünü, çevre katliamını ve gelişmekte olan ülkelerin çaresizliğini de beraberinde taşır. Alang sahillerine vardığında gemi artık sadece çelik değil; insanların hayatı, çocuk işçiler, kirli sular ve göz ardı edilen insan haklarıdır.
Alang, Hindistan’ın batı kıyısında yer alan ve dünyanın en büyük gemi söküm sahası olan bu bölge, aynı anda hem ekonominin can damarı hem de vicdanın kara lekesidir. Her yıl yüzlerce gemi burada kıyıya vurur. Bu gemiler, “cash buyer” adı verilen aracılar tarafından alınıp bayrak değiştirerek, neredeyse hukukun dışında bir alanda işlenir.
Bir geminin Yunan bayrağından Saint Kitts ve Nevis'e geçişi, sadece bürokratik bir detay değildir. Bu, geminin artık kimsenin sorumluluğunda olmadığının, ölüme terk edilişinin ilanıdır. Bayrak devletleri, tıpkı bazı şirketler gibi "görmedim, duymadım, bilmiyorum" oyununu oynar. Çünkü gerçeklerle yüzleşmek, paranın gücünü zayıflatır.
Alang’da işçiler, günlük 2 ila 10 dolar arası ücretle, ölümle burun buruna çalışırlar. Koruyucu ekipman yok, güvenlik standartları yok. Düşen bir çelik parça, patlayan bir gaz tankı, ya da yavaş yavaş vücuda sızan asbest… Her gün bir gemi sökülür, her gün bir can söner. Orada kullanılan bir deyim var: “Günde bir gemi, günde bir can.”
Bu insanlar, Hindistan’ın en yoksul bölgelerinden gelir. Aldıkları cüzi ücretle köylerine su bidonu, teneke çatı ya da çocuklarına bir telefon hattı alabilirler. Bu sayede kırsaldaki yoksulluk döngüsünden, kentteki sömürü döngüsüne geçiş yapmış olurlar.
Çeliğin yüzde 10’u Hindistan’da bu sahillerden gelir. Yani şehirler yükselirken, kıyılarda hayatlar yıkılır. Modern şehirlerin temelleri, bu paslı gemilerle atılır. Bu bir ironi değil, sistemin doğasıdır. Üstelik sadece çelik değil; pompa, vana, mutfak dolabı… Hepsi birer ikinci el “hazine” olarak civar dükkânlarda yeniden satılır.
Ticaret gemileri birbirinin aynıdır; tıpkı işleyişin de aynılığı gibi. Şirketler daha az ödemek ister, alıcılar daha ucuza taşımak. Hiç kimse, yükünü taşıyan geminin hangi kıyıda parçalanacağını, kaç kişinin bunun uğruna öleceğini sorgulamaz. Çünkü bu soruları sormak, sistemi yavaşlatır.
Bir geminin son limanı
Melih Yonsel
Yorumlar