Bazı insanlar vardır; makamlarıyla değil, yürekleriyle hükmederler. Ferdi Zeyrek, işte onlardan birisiydi. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yaptı ama onu asıl tanımlayan sıfat, “şehrin evladı” idi. Bayram sabahlarını evinde değil sokakta geçirirdi. Şehit mezarlarını yalnız bırakmaz, yaşlıların elini bırakmadan dua ederdi. Bir belediye başkanıydı evet, ama aynı zamanda çocukların Ferdi abisiydi, annelerin Ferdi evladıydı, bu toprağın sesi, selamı, yüzüydü.

Ancak hayat, sevdiğini bazen aceleyle alır. 6 Haziran 2025 sabahı, evinde yaşadığı trajik bir elektrik kazasıyla başladı bu acı. Ardından tam 66 saat süren bir yaşam mücadelesi... Dualar, umutlar, bekleyiş... Ve sonra o kara haber: 9 Haziran 2025’te vefat etti. Onun ardından düzenlenen törende binlerce insanın gözyaşlarıyla andığı, esas olanı gösteriyordu: Ferdi Zeyrek, protokollerin değil, insanların gönlünde yaşamıştı.

X platformunda yükselen #FerdiZeyrek etiketi, bizlere şunu hatırlattı: Bir insan arkasında ne kadar asfalt, bina, proje bırakırsa bıraksın; aslında geride bıraktığı asıl şey sevgidir. Bir çocuğun ona "başkanım değil, Ferdi amca" demesi... Bir yaşlının "o geldiğinde içim ısınıyordu" demesi... Bunlar tabelaya yazılmaz ama kalplere kazınır. Kalıcı olan budur.

Ve aynı günlerde, dünya başka bir karanlığa daha uyandı. İsrail, İran’a saldırdı. Ama bu sadece iki devlet arasındaki bir çatışma değildi. Bu, yıllardır Filistin’de her gün yaşanan zulmün yankısıydı. İsrail’in despotluğu, hukuk tanımazlığı, acımasız işgalci karakteri artık sadece bir bölgeyi değil, insanlığın tüm vicdanını hedef alıyor. Filistin’de çocukların uykusuna bombalarla giren bu rejim, bugün İran’da da bir başka çocuğun sabahına kabus bıraktı.

Bu çatışma, yeni bir olay değil; kökleri tarihin derinliklerine uzanan bir acının parçası. 1948’den bu yana, Filistin topraklarındaki işgal ve zulüm, milyonlarca insanın hayatını kararttı. Gazze’de elektrik yokken, Ferdi Zeyrek’in bir elektrik kazasıyla hayata veda etmesi… Kulağa sarsıcı bir tesadüf gibi geliyor. Ama aslında bize şu gerçeği fısıldıyor: Nerede olursa olsun, karanlık hep aynı karanlık; ışık da hep aynı yerden doğar: Sevgiden.

Tarih boyunca, büyük kayıplar ve acılar, insanlığı derinden sarsmış, ama aynı zamanda dönüşümün kapılarını aralamıştır. 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’a düzenlenen suikast, Birinci Dünya Savaşı’nı tetikledi; milyonlarca can kaybına yol açtı, ama savaşın ardından diplomasi ve barış arayışları yeniden şekillendi. Benzer şekilde, Ferdi Zeyrek’in kaybı ve Ortadoğu’daki çatışmalar, bizlere daha iyi bir yol bulma zorunluluğunu hatırlatıyor. Bu yol, öfke ve nefretle değil, sevgi ve empatiyle döşenmelidir.

Ferdi Zeyrek’in kaybıyla Manisa bir evladını yitirirken; İran’da bir çocuk evini, Filistin’de bir anne çocuğunu, bir halk ise onurunu yitiriyor. Bu iki farklı coğrafyada yaşanan acılar, bize aynı gerçeği haykırıyor: Geçici öfkelere, günlük hislere, siyasi şovlara değil, kalıcı sevgiye ihtiyacımız var.

Bugün bir başkanın ardından ağlıyoruz, yarın Filistinli bir çocuğun ardından. Çünkü insanın asıl evi kalptir. O ev yıkıldığında her şey yıkılır. Ama sevgiyle inşa edilen bir gönül, asla enkaza dönmez. Ama unutmamalıyız ki, her kayıp, bize insanlığımızı hatırlatır. Her veda, yeni bir başlangıcın tohumunu eker. Ferdi Zeyrek’in anısını yaşatmak için, onun gibi sevmeyi, onun gibi dinlemeyi, onun gibi umut etmeyi öğrenmeliyiz.

Ve bu bağlamda, evrensel bir çağrı yükseliyor: Barış, adalet ve sevgi için sesimizi yükseltelim. Filistin’deki zulme, İran’daki çatışmalara, dünyanın her köşesindeki haksızlıklara karşı durmak, hepimizin sorumluluğudur. Çünkü insanlık, ancak birlikte hareket ettiğinde, sevgiyle yoğrulduğunda ayakta kalabilir.

Ve işte bu yüzden tekrar hatırlamak gerekir:

Gelen geçen günlük hırslar değil…

Kalıcı sevgidir bu dünyayı yaşanır kılacak olan.

Ylz der ki; bir çocuğun gözünden dünyada kötülüğü görmek ve umudu yaşamak isteyen, “Süpermen neredesin?” filmini izlesin.