İnsanlığın tarihi, bir bakıma bitkilerin tarihiyle iç içedir. Olumlu ve olumsuz etkileri toplumsal açıdan tartışmalı olsa da avcı-toplayıcılık yerini bir buğdayın Mezopotamya topraklarında toprağı yarıp göğe doğru uzanışına bıraktığında bu durum, yalnızca tarımı değil, büyük ölçekli yerleşik hayata geçişi ve şimdiye kadar açığa çıkarabildiğimiz tufan sonrası hafızamızı başlatmış kabul edilir. O günden bu yana bitki, eski özelliklerinin bir kısmından sıyrılıp insanın belli koşullarda kullandığı bir araç değil; aynı zamanda kalabalık düzenin ve bugünkü dünya kimliğinin kurucusu oldu.

Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Cold Spring Harbor Laboratuvarı’nda yapılan bir araştırma, bu kadim ilişkiye yeni bir katman ekliyor. Bilim insanları, mısır ve Arabidopsis bitkisi üzerinde yürüttükleri çalışmalarda, bitki büyümesini yöneten ana anahtar olarak kabul edilebilecek keşiflerini açıkladılar. Tek hücreli RNA dizileme yöntemleriyle haritalanan bu genetik mekanizma, bitki kök hücrelerinin ne zaman aktif olacağını belirliyor; yani yaprakların, gövdelerin ve sonunda verimin kaderini çiziyor. Daha önceki çalışmalarca ortaya çıkarılmamış kök hücre düzenleyicilerini bulan araştırmacılar, henüz tam kapsamlı bir tabloya erişmemiş olsalar da, bitki boyutu ile dayanıklılığını etkileyebilen ve buna bağlı olarak daha verimli bitkilere ulaşmamızı sağlayacak bu keşiflerin potansiyelinin oldukça fazla olduğunu belirtiyor.

Araştırmacılara göre bu bulgular yalnızca laboratuvar ortamlarına tıkılıp kalacak birer ayrıntı değiller. İklim değişikliğinin toplumu kuraklıkla ve daha niceleriyle sınayabildiği, nüfusun gıda talebinin gittikçe arttığı bu çağda, bitkileri yöneten sistemin anahtarı, geleceğin tahıl ambarlarını yeniden şekillendirebilir. Bitkilerin büyüme hızını ve dayanıklılığını kavramak, modern tarım için paha biçilmez bir yol gösterici niteliğinde.

Geleceğin nasıl şekilleneceğine, açgözlülük ve beşerî problemlerin kıskacının nelere sebep olabileceğine göre bu keşif geriye bakıldığında çok önemli bir adım olarak kabul edilebilir veya tam tersi bir durum yaşanabilir. Doğadan küçücük bir gen, milyarların sofrasına erişen ekmeğin özünü değiştirebilir. İnsanlığın geleceği sadece keşiflerce değil, ancak bunların nasıl kullanıldığınca şekillenebilirken büyük bir güç ve sorumluluk fırtınası kaçınılmaz olabilir.