YÖK, yani Yüksek Öğrenim Kurumu, 1980 darbesinden sonra Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın, Kenan Evren’i ikna edip daha sonra oylanan Anayasa’ya bir madde konulması ile kuruldu.
Burada aslolan; üniversiteleri Milli Eğitim politikalarından uzak tutmak ve özerk çalışmalarını sağlamaktı. Bu özerklik, bilhassa eğitim alanında kullanılacak ve üniversiteler, bir anlamda özgür kalacaktı.
Özerklik, iradenin ancak kendinden gelen buyruğa göre davranmasıdır.
Milli Eğitim’de her iktidar değişiminde müfredatın gözden geçirilmesi, sonuçta üniversite yapısına ters gelecek ve zararlar da doğuracaktı.
Ve Anayasa oylandı, kabul edildi ve YÖK kuruldu.
Üniversite senatoları oluşturuldu. Bu senatoların önceki varlıkları güçlendirildi ve zannedildi ki üniversitelerimiz özerkliğe kavuştu.
Bir defa rektörleri Cumhurbaşkanı seçiyordu. Hoş, adayları senatolar belirliyordu ama sonunda karar verici Cumhurbaşkanı idi.
Cumhurbaşkanı, bir de partisinde kalmayı benimsemişse; bu atama siyasi bir atama oluyordu ve özerklik, daha ilk dakikada gölü yiyordu.
Sahte diploma furyası, bazı öğretim üyelerinin profesörlük ünvanlarının elinden alınması gibi süreçler yaşandıkça YÖK’ün tartışılır olması gerektiği akla geldi.
Dünyanın ileri ülkelerinde, her biri marka olmuş üniversitelerin böyle bir sorunu yok. Onlar, işlerini kendi aralarında hallediyor ve yönetim kadrolarını oluşturuyorlar. Bizdeki yanlış, özerkliğin tarifindeki ‘kendinden gelen buyruğa göre’ ifadesinin işletilir olmaması.
Türkiye’de neredeyse her ilde üniversite var. Kimi çok iyi durumda, kimi tabir-i caizse dökülüyor. Dökülenler, ne yazık ki, özerklikten nemalanamayanlar. Belli bir noktadan yönetilenler.
O yüzden üniversitelerimiz, Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın ‘kendine yonttuğu’ iddialarına hedef olmuş, asıl hedefi ise tutturamamış bir düzen içinde eğitim vermeye çalışıyor. İçi kimilerini, dışı hepimizi yakıyor.
Devletin üç kurumu vardı ve hepsini kişiliklerine kavuşturmuş ve korur olmuştu:
Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye.
Bugün YÖK var. Ötesi malum…
Korsan cephesinde yeni bir şey yok
Taksi, günümüzün en önemli ihtiyaçlarından biri ve giderek de önemi artıyor. Hızlı yaşam, toplu taşıma hizmetlerinin yetersizliği gibi konularda taksi pratik bir kurtarıcı oluyor.
Taksici esnafını bünyesinde barındıran bir kurum var: İzmir Şoförler ve Otomobilciler Meslek Odası. Rahmetli Seyfi Özgizler tarafından 1960’lı yılların ortasında kurulmuş, o gün-bugün taksici esnafının hep yanında olmuş.
Odanın yeni başkanı Erkan Özkan, bu bilinçle hizmet veriyor ve taksicinin mağdur edilmemesi için elinden geleni yapıyor.
Ancak odanın üstesinden gelemediği bir sorun var: Korsan taksiler.
Ortalıkta fink atıyor.
Kural, kaide; taktıkları yok. Her gün şikayet, her gün şikayet.
Sarkmalar, kuryecilik, fiyat kırmalar gırla.
Bu konuda yasal girişimler ne yazık ki, bir türlü sonuç veremiyor. Devlet, korsan taksilerin paçasından tutmuş, bırakmıyor. Şoförler Odası, kendi gayretiyle mücadele ediyor ama günde en fazla 5 korsan taksiye ceza yazdırabiliyorlar.
Erkan Özkan, aynı zamanda AK Parti İzmir İl Başkan Yardımcılarından biri. Hükümete yakın bir isim. Ama o bile zorlanıyor. Üyelerinin yakınmaları Özkan’ı da bunaltmış durumda. Ama mücadeleden vazgeçmiş değil. Hukuka olan güvenlerinin semeresini yakında alacaklarına inanıyor.
Akraba evliliği
Akraba evliliğinde, dünya ortalaması olan yüzde 20’nin çok üzerindeyiz. Oran, Doğu Anadolu’da yüzde 30.8, Batı Anadolu’da ise yüzde 12.8.
En çok akraba evliliği yaşanan ülke Hindistan, sonra da Batı Akdeniz ülkeleri.
İslamiyet’te yasaklayıcı bir ayet yok. Katolikler, Kilise’den izin alarak akraba evliliği yapabiliyor.
Türkiye’de akraba evliliğiyle tanınan iki ünlü aile var: Sabancı’lar ve Menderes’ler. Her iki ailede de bunun olumsuz sonuçlarını yansıtan örnekler olduğunu biliyoruz. Akraba evliliği ölü doğum riskini artırıyor, fetal anomali denen doğumsal kusurlara neden oluyor, kistik fibrosis ve epitel yapıda bozulma ile kansızlık ve kalp yetmezliği gibi rahatsızlıklara yol açabiliyor.
Böyle evlilikler yapılmasın diye devletin de ciddi bir politikası yok. Diyanet, belki de Cuma hutbelerinde bundan hiç bahsetmedi. Hal böyle olunca herkes kendi yoluna…