Bu yazımızda İslam dininin eğitim ve öğretime, öğretmenlik mesleğine bakış açısını Kur’an ve Sünnet ışığında değerlendirip, üzerimize düşen vazifelerimizi yeniden hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışacağız.
Bu dünyada kendisine yaşam alanı bulan insan, ailesine, çevresine ve bütün insanlığa faydası olacak insanın bir şeyler verebilmesi için ilim gelmektedir.
İlim, sadece kendi başına yeten ve kişiyi mutlak manada dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak bir husus değildir. Çünkü ilim doğru amaçlar için kullanılabileceği gibi yanlış amaçlar için de kullanılabilecek bir unsurdur. Güzel amelle, doğru yaşantısıyla bütünleşen ilim, değerlerin başında gelir.
İlim sahibi olan âlim ise, bir şeyi derinlemesine tanıyıp mahiyetini idrak eden ve kesin bilgiye ulaşan kişi anlamına gelir.
Sevgili Peygamberimiz âlimin üstünlüğünü şöyle ifade ediyor:
“Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir.” (Tirmizî)
Kur’an-ı Kerim’de ise: “Allah’tan kulları içinde ancak âlimler ve ilim sahibi olanlar korkar.” (Fâtır 28)
Bir başka ayette ise, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 9) buyrulmak suretiyle de ilim sahibi olan insanların en önemli özelliği olan Yaradanını bilme özelliği zikredilmiş, bilgi sahibi olanların bilgi sahibi olmayanlardan üstünlüğü vurgulanmıştır.
Eğitim ve öğretim belli yaşla sınırlı değildir. Eğitim çocuğun anne karnında başlayıp doğumuyla devam eden ve ölüme kadar sürecek olan bir merhaledir. Peygamberimizin ifadesiyle “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” sözü eğitim ve öğretimi ne kadar da güzel özetlemektedir.
Eğitim ilk başladığı yer aile yuvasıdır. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Hâl ve hareketin şekillenmesi, his ve duyguların oluşması, dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır.
Çocuklar tertemiz bir yaradılışa sahiptir. Davranışları, düşünceleri ön yargısızdır. Çocuklar kendilerine söylenenlerden daha çok gördüklerine, yaşadıklarına ve tanık olduklarına itibar ederler. Bu sebeple anne-baba olarak bizlerin çocuklarımıza verebileceğimiz en önemli eğitim şekli “yaşayarak öğretme” olmalıdır.
Yalan söyleyen, ağzından kötü söz çıkan, dedikodu yapan, velhasıl kötülükler içerisinde olan bir anne ve babanın çocuğunu söz ile doğru olan şeylere iletmesi çok zordur. “Ağaç yaşken eğilir” atasözünün de işaret ettiği gibi hayatımızın genelini etkileyen çocukluk döneminin en verimli bir şekilde geçirilmesine ebeveynler tarafından özen gösterilmelidir. Çocuk bir kaset gibidir, söylenilen her sözü hemen kaydeder.
Vatanını ve milletini seven, büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı merhametli, hayatın kıymetini bilen ve kötü alışkanlıkları olmayan bir nesil yetiştirilmenin yolu önce aileden geçmektedir. Peygamberimiz de “Hiçbir ana baba çocuğuna güzel terbiyeden (edepten) daha üstün bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî) buyurarak, anne ve babaların evlatlarına vereceği en önemli eğitimin edep ve terbiye olduğunu beyan etmiştir.
Kişinin aile yuvasında almış olduğu terbiye, ahlakını şekillendirmede en etkili olan unsurdur. Nitekim bizler de “Kişi yedisinde neyse yetmişinde de odur” diyerek bu hususu atasözü olarak kullanmaktayız.
Eğitim ve öğretimde en verimli yerlerden biri de okuldur. Okul, kişilerin aile yuvasında almış olduğu eğitimden başka, onlara bilgi hazinesi sağlayan en etkin kurumların başında gelmektedir. Cehaletin önlendiği yer okuldur. Okullarda bizlere eğitim ve öğretimi sunanlar ise başımızın tacı öğretmenlerimizdir. Almış oldukları ilmi insanlara aktaran nadide kişilerdir.
Milletlerin geleceğini belirleyen, kişileri toplumla buluşturan ve onlara yeni bir kimlik kazandıranların başında yine öğretmenlerimiz gelmektedir.
Yüce dinimizde eğitim ve öğretimin işini yüklenen öğretmenlerimize gereken önem verilmiştir. Öğretmenler yapmış oldukları eğitim karşılığında dünyada ve ahirette Allah’ın rızasına ve insanların gönüllerine girmişlerdir. Öğretmenlik dünyada gıpta edilecek iki husustan biridir.
Sevgili Peygamberimiz bunu şöyle dile getirmektedir:
“Yalnız şu iki kişiye gıpta edilir: Allah’ın kendisine mal verip onu hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kimse; ve Allah’ın kendisine hikmet (ilim) verip onunla hükmeden ve onu öğreten kimse.” (Buharî, Müslim)
Bu sebeple tekrar ifade edelim ki, eğitim ve öğretim işiyle meşgul olanlar kutsal bir görevi de icra etmiş olmaktadırlar.
Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinden sonra Hz. Peygamberin yaptırmış olduğu Mescid-i Nebevî’nin en önemli kısmını bir okul yani “Ashab-ı Suffa” oluşturmaktaydı. Suffa günümüzün üniversiteleri gibi çalışan bir kurumdu. Resulullah bizzat burada ders veriyor, bunun yanında okuma-yazma bilmeyenlere ise bazı öğretmenler tarafından dersler veriliyordu.
İslam dini eğitim ve öğretim görecek insanlar arasında ayrıma asla gitmemiştir. Nitekim ilim elde etmek, her Müslüman erkek ve kadın için bir görevdir. Hz. Peygamber Efendimiz, kadınların eğitim ve öğretimine de büyük önem vermiş, kendisine gelen ilahî emirleri insanlar arasında ayrım gözetmeden herkese tebliğ etmiştir.
Peygamber Efendimiz zamanında birçok bilgin hanım yetişmiştir. Hz. Peygamberimiz kız çocuklarının yetiştirilmesi hususunda şu müjdeyi vermiştir:
“Her kim iki kız çocuğunu erginlik çağına gelinceye kadar yetiştirip güzelce terbiye ederse, kıyamet günü ben onunla şöyle (yan yana) bulunacağım.” (Hadis rivayeti)
Bu sebeple aile olarak bizler, çocuklarımızın kurmuş olduğu arkadaşlıklara dikkat etmeli; arkadaş edinmelerini kısıtlamak yerine, tedbiri elden bırakmamak şartıyla olumlu arkadaşlıkların önünü açmalıyız. “İyi arkadaş, insanı doğruya götürür; kötü arkadaş, insanı yokuşa sürer.”
“Ağaç ne kadar yüce olsa rüzgârla sallanır; insan da arkadaşlarıyla şekillenir.”
Yüce dinimiz, ilmi faziletlerin en üstünü saymış; zikrettiğimiz ayetlerden ve hadislerden de anlaşılacağı üzere bilgiyi kişilerin önüne bir rehber olarak sunmuştur. İlim öğrenmek hem fertler için hem de toplum için önemlidir. İslam dini, insanları başıboş bırakmış bir din değildir. İslam dini aynı zamanda bir eğitim ve öğretim dinidir.
Nitekim insanoğlunun ilk eğitim ve öğretimi Yaradan tarafından yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti.” Var olan şeylerin içini bilme ve var olan şeylerden yeni ürünler çıkarma özelliği ayetten de anlaşılacağı üzere Yaradanımız tarafından bizlere öğretilmiştir. Bu hâliyle her insan bir öğrenci ve kendini yaratan Allah (c.c.) ise onun ilk öğretmenidir. Kur’an ilk olarak “Oku” emriyle inmeye başlamıştır.
Hz. Peygamber hadislerinde ilim tahsil eden öğrenciler ve onlara eğitim ve öğretimde bulunan öğretmenler için şu müjdeyi vermiştir:
“Kim bir ilim öğrenmek için bir yola girerse, Allah onu cennete giden yollardan birine dâhil etmiş demektir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakırlar ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse bol bir nasip elde etmiştir.”
Sevgili Peygamberimiz birçok hadis-i şerifinde ilim talebi için yola çıkanların Allah yolunda olduklarını ve dünyada yapmış oldukları bu eğitim ve öğretim sebebiyle Cenneti hak edeceklerine dair müjdeleri şöyle vurgulamıştır:
“İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”
“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.”
Hayatımızı doğru yönde şekillendirmede bizlere yardımcı olan, bizlere bilmediklerimizi öğreten, bildiklerimizi ise daha iyi anlamamıza vesile olan ve bütün zorluklara göğüs gererek bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi saygıyla ve minnetle yâd ediyoruz. Kendilerini çok sevdiğimizi ve onları asla unutmayacağımızı dile getiriyoruz. Ahirete intikal etmiş olan öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, mağfiret; hayatta olup bu kutsal görevi devam ettiren öğretmenlerimize sağlık, sıhhat, huzur ve esenlikler içinde bu yolda başarılar diliyoruz. Yüce Rabbim öğretmenlerimizi başımızdan eksik etmesin. Rabbimiz baş tacımız olan öğretmenlerimize dünya ve ahiret mutluluğu nasip etsin, her iki cihanda aziz eylesin.