Bu sonbahar gündemde yer alan filmlerde bir “Aşk-ı Memnu” rüzgarı esiyor. Daha önce bahsettiğim “Bihter” filminin hayal kırıklığından sonra, Aşk-ı Memnu’nun kariyerlerinde büyük bir dönüm noktası olduğu aşikar olan iki ünlü oyuncunun yeniden partner olması, beklentileri yükseltti. Ancak maalesef bu film de beklentileri karşılamadı. Böyle söylüyorum çünkü, sadece reklam amaçlı yazılmış ve çekilmiş bir film olan “İstanbul için son çağrı”, Kıvanç Tatlıtuğ ile Beren Saat’in sevilen uyumunun reklama dönüştüğü bir proje. Reklam için çekilen filmlerin çoğunda olduğu gibi beklentinin yine altında kalıyor. 
(Spoiler içerir)
Filmi değerlendirmeden önce, filmin konusundan biraz bahsedelim. Filmin yönetmen koltuğunda Gönenç Uyanık otururken, senaryoda ise Nuran Evren Şit imzası var. Hikaye New York’ta başlayıp İstanbul’a kadar uzanıyor. Başrollerimiz Serin (Beren Saat) ve Mehmet (Kıvanç Tatlıtuğ), New York Havalimanı’nda karşılaşıyor. Mehmet, bavulu bir başka yolcuyla karışan Serin’e yardımcı olmak için bavulu kimin aldığını söylüyor. Ancak Serin’in cüzdanı ve telefonu bavulda kaldığı için onunla birlikte bavulun peşine düşüyor. Birlikte önce Chinatown’da bir dükkana, ardından da bir otele gidiyorlar. Serin bavulunu alan kişiye ulaşsa da bavulu ancak ertesi gün alabileceğini öğrenince otelde kalmaya karar veriyor. Mehmet de onunla birlikte aynı otelde kalınca, tek bir gecelik maceraları başlıyor. Otelin barında başlayan eğlence, New York sokaklarında ve farklı mekanlarda devam ediyor. Finalde ise izleyiciyi bir sürpriz karşılıyor. 

Dilek Köşe Foto (1) (1)
Yönetmenler ve senaristler Türk yapımlarında genellikle seyirciyi şaşırtmayı seviyor. Bihter filminde koskoca eserin sonunu değiştirmeleri gibi, bu filmde de yanıltıcı bir son yazmayı hedeflemişler ancak biraz film kültürü olan herkes filmin gidişatından sonu mutlaka anlayacaktır. Çünkü filmin başlangıcında hayatının aşkını bulduğunu söyleyen Mehmet’in, filmin devamında evli olduğunu belirtmesi ve Serin’in “biz bu işi beceremeyeceğiz” repliğiyle gülümsemesi, aslında senaristin hem bizi şaşırtmayı amaçladığını, hem de içeriğe ufak ufak ekmek kırıntıları serpiştirdiğini gösteriyor. Filmi atlamadan izlediğimi de bu noktada belirtmeliyim. Çünkü, film ne kadar reklam amaçlı yapılmış olsa da gerçekten güzel bir emek sarf edilmiş. Konu güzel, ancak işlenişinde biraz amatör davranılmış. Mehmet karakterinin üzerine basa basa eşini asla aldatmayacağını söylediği sahnede, içimden geçen ilk düşünce “Bu kadar savunma yaptığına göre ortada bir aldatma söz konusu” oldu. Eşini aldatmayacak bir adamın, yardım etmek amacıyla başka bir kadınla aynı otelde bir gece geçirmesi ve aldatma konusundaki net ve baskıcı düşüncesi, bu iki karakterin evli olabileceğinin altını bastıra bastıra çiziyor. Ayrıca filmdeki diğer bir eksi ise karakterlerin hiç tanıtılmamış olması. Bu da karakterlere gerekli derinliğin verilemediğini gösteriyor. Filmin sonunda Serin’in Mehmet için hayatında çok farklı kapılar açacak olan iş fırsatını bırakıp, Mehmet’in peşinden koşması ise hikayede çok fazla üzerinde durulmayan romantizm ihtiyacını karşılamak için yapılmış bir hamle olmuş. 
Oyunculuklar hakkında söyleyecek tek bir söz yok. Yer aldıkları projelerde kendilerini çoktan kanıtlamış iki iyi oyuncuyu izliyoruz. Ancak Beren’in sürekli cümlelerinde yabancı kelimeler kullanmaya çalışması bir noktadan sonra karakteri gözümde basitleştirdi. Ayrıca konuşmalarda seslerin sahne üzerine eklenmiş olması da filme karşı çok fazla yükselemememin nedenlerinden biri. Tüm bunların üzerine filmi izlemeli miyiz diye sorarsanız eğer, bu yağmurlu sonbahar akşamlarında, keyifli bir gece geçireyim, izlediğim şey beni çok yormasın derseniz, keyif alacağınız bir iki saat olacaktır. Beren ve Kıvanç’ın yarım kalan hikayesi hatırına…