Bugün, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 1999 yılında aldığı bir kararla ilan ettiği, amacı kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak, dikkatleri bu konunun üzerine çekmek ve konu ile ilgili aktivizm yaratmak olan 25 Kasım ”Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”. (International Day fort he Elimination of Violence against Women)
Şiddet ve halen yaşanmakta olan tacizlerin her geçen gün artarak doruğa çıktığı, öncelikle bizim ülkemiz özelinde 2025’in ilk 10 ayında 317 kadının öldürüldüğü, birçok kadının ölümünün de şüpheli olduğu Türkiye’de, an be an yaşayarak bizzat tanık olduğumuz ve az gelişmiş ülkelerde de benzerlerini gördüğümüz bu tür ülkelerin ortak paydası olarak karşımıza çıkan, kadına karşı şiddetin, yaşanılan taciz ve şüpheli kadın ölümlerinin (2024’ün ilk 10 ayında 207 olan şüpheli ölüm sayısı bu yılın ilk 10 ayında 247’ye yükselmiş durumda) olduğu ve kadınlara karşı yaratılan tüm olumsuzlukların ana kaynağının küresel bir halk sağlığı problemi olarak görüldüğü bir gerçek.
Evrensel anlamda kadına karşı şiddet olaylarına dair verileri inceliyorum. Elde ettiğim bulgular o kadar dehşet verici ki, veriler bana dünya genelinde tüm kadınların dörtte birine (1/4’üne) yakınının partner/eş şiddetine maruz kaldığını gösteriyor.
25 Kasım’ın ne olduğuna, ne anlam taşıdığına dair geriye dönüp bakıyorum. Bu gün, durup dururken mi 26 yıl önce “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilmiş?
BM Genel Kurulu’nun 1999 yılında, kadınların aile içinde, sokakta okulda, iş yerinde ve özel hayatında maruz kaldığı şiddete dikkati çekmek ve kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla ilan ettiği “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün kökeni, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde yaşanan acı ve dehşet verici bir olaya dayanıyor. Dominik Cumhuriyeti’nde, ülkeyi diktatörlükle yönetmekte olan Rafael Trujillo’ya muhalif oldukları bilinen “Mirabal Kardeşler” adlı üç kız kardeşin, Trujillo’nun “Ülkede iki tehlike var. Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde bir açıklama yapmasından günler sonra 25 Kasım 1961 tarihinde diktatörlük yandaşları tarafından boğazlanıp, dövülerek hunharca katledildikleri, ancak bu menfur cinayetin basına, trafik kazası olarak yansıtıldığı günün adı 25 Kasım.
Tarihsel sürece bakıyorum. Birinci Latin Amerika Karayip Kadınlar Kurultayı’nın 1981 yılındaki oturumunda “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmesinden sonra Birleşmiş Milletler’in, 1999 yılında 25 Kasım’ı, “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan ettiğini görüyorum.
Mirabal Kardeşler’in katledilmesinden bu yana işlerin çok da iyiye gitmediği, kadınların ekonomik, kültürel, siyasi ve yaşamın pek çok alanında cinsiyet eşitliği, ulusal ve uluslararası birçok düzenlemeyle güvence altına alınmış olmasına rağmen, cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılığa ve şiddete maruz kaldıkları, var olan ataerkil toplumun, kadınların yaşamın her alanında kendilerini kanıtlamalarını, “Cam tavan’ı parçalamalarını”, eşit özneler olarak var olmalarını engellediği, ülkemizde ise son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının insan hakları açısından gitgide gerilemekte olduğu yadsınamaz bir gerçeklik.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yayınladığı 2025 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye, (Global Gender Gap Report 2025, World Economic Forum) 148 ülke arasında 135. sırada yer alarak cinsiyet eşitliği açısından sadece küresel sıralamada yerini kaybetmekle kalmadı, Avrupa Kıtası’nda sonuncu ülke konumunu da korudu. Bu sonucu beynimize yerleştirdikten sonra pek fazla söze ve yoruma gerek yok sanırım!
Yukarıda sözünü ettiğim bütün bu konuları irdeledikten sonra yazımın sonunda; “Cinsiyetlerinden dolayı farklı türlerde maruz kaldıkları şiddeti bilgiye erişimde yaşadıkları kısıtlılıklar nedeniyle şiddet olarak bile tanımlayamamakta, cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa uğramakta olan “Bizleri doğuran analarımız, kadınlarımız, kızlarımız, bizim kadınlarımız” bugün ve her gün daha güvenli bir dünyada daha güvenli bir ortamı, insan onuruna yakışır, her türlü şiddetten uzak ve eşit bir yaşamı hak ediyorlar.
Ve unutmayalım ki “Kadına şiddet, insanlığa ihanettir. Tüm insanlığa ihanet ve hiçbir bahanesi olamayacak olan kadına yönelik her tür şiddet, bugün ve her gün yükselen oranda lanetlenmelidir” diyorum.