Ailede, toplumda ve dünyada yaşanan bütün kötülüklerin temelinde kul hakkı ihlalleri vardır.
Maalesef kimi zaman alışkanlıkla, kimi zaman ihmal ve gafletle, kimi zaman da kasten kul hakları ihlal edilmektedir.

Kul hakkı ihlallerinin en büyüğü, bir insanın canına kast etmektir. Ne yazık ki bugün, dünyanın gözü önünde bu insanlık suçu işlenmeye devam etmektedir.
Yüce Rabbimizin bu husustaki uyarısı gayet açıktır: “Kim bir mümini kasten öldürürse; cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93)

Bize düşen ise; başta Filistin ve Gazze olmak üzere dünyadaki zulümlere karşı sessiz kalmamak, mazlumlara maddi ve manevi desteğimizi daha da artırmaktır.

Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir. Kul hakkıdır.

Kul hakkına giren bazı konularda şunlar vardır:
Mesela; birileri işe alınırken “Bu benim adamım, bu benim dostum, bu benim kardeşim, bu benim oğlum” diyerek işe almalar, gerçekten kul hakkına girmektir. Diğer tarafta adamı olmayan, parası olmayan günahsız, masum, mazlum insanların günahı ne? Bazen şöyle söylenir: “Bal yiyen parmağını yalar.” Bu söz gerçek olamaz, asılsızdır. Bu haksızlıklar hangi alanda, hangi kurumlarda olursa olsun bu şekilde hareket edildiği sürece onlar da kul hakkına girmiş ve kul hakkını ihlal etmiş olurlar. Kurtuluşu yoktur. Rabbim kul hakkına girmeyerek, mazlumun gözyaşının akmasına sebep olmadan hayatını ve görevini yapanlardan eylesin. Yoksa azap çetindir.

Peygamber Efendimiz (sav), “Hiç kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.” (Müslim) buyurmaktadır.

Dikkatinizi çekerim; adam kayırmak, çalışanlar arasında adil davranmamak kul hakkıdır. İşverenin çalışanına ücretini tam ve zamanında vermemesi, gücünün üstünde iş yüklemesi ve zamanı geldiğinde ücreti ödememesi de kul hakkıdır ve aynı zamanda günahtır.

Peygamber Efendimiz “İşçinin alın teri kurumadan ücretini ödeyiniz.” buyuruyor. (İbn Mâce 334)

Çalışanın ise, işverenin malına zarar vermesi, çalışma saatlerine riayet etmemesi, hasta olmadığı halde bir şeyler bahane ederek yalanla dolanla rapor alıp işe gitmemesi ve işten kaytarması da kul hakkıdır ve günahtır.

Hangi alanda olursa olsun yapacağı işi işverenin malzemesinden çalmak, kalitesiz malzeme kullanmak, insanları aldatmak kul hakkıdır ve vebaldir.

Hangi alanda olursa olsun üreticinin malını değerinden düşük alıp yüksek fiyatla satmak, son kullanma tarihi geçmiş ürünlerin etiketlerini değiştirerek piyasaya sürmek kul hakkıdır, günahtır ve vebaldir. Ölçü ve tartıda hile yapmak, ayıplı malın kusurunu gizleyerek satmak da kul hakkıdır, haramdır ve vebaldir.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim) buyurarak konunun önemine dikkat çeker.

Herkesin ortak kullanımına ait sokakları ve kaldırımları şahsi çıkarları için işgal etmek ve insanların yürümelerine engel olmak kul hakkıdır. Ayrıca bunlara göz yuman kurumlar da kul hakkına girmiş olurlar. Müslümana yakışan ise helalle yetinmek, harama asla yaklaşmamaktır.

Unutmayalım ki kul hakkı, mahşerin en ağır hesaplarından biridir. Hak sahibinden helallik almadan, onun maddi ve manevi zararlarını ödemeden kul hakkından kurtuluş olmayacaktır. Yoksa vefat ettikten sonra musallada helallik alınırken görevli tarafından “Hakkınızı helal edin” dendiğinde, eğer kul hakkı ödenmemişse alacaklı hakkını helal eder mi? Etmez. Dolayısıyla kul hakkı ödenmeden ahirete gitmiş olur.

Şunu bilgilerinize sunmak istiyorum:
Bir baba işlerini görmek için bir başkasından bir hayvan alıyor ve işlerini görüyor. Bu kimse borcunu ödemeden vefat ediyor. Aradan zaman geçiyor, alacaklı vefat eden borçlunun evlatlarına müracaat ediyor ve “Babanızın bana borcu vardı, öder misiniz?” dediğinde, borçlu babanın evlatları şöyle diyor: “Babamız mezarlıkta yatıyor, git ondan al.” Böylece babalarının borcunu ödemiyorlar. O kişi kul hakkıyla ahirete göç ediyor. Bunun hesabını kıyamet günü hak sahibine muhakkak verecektir. Bu durumlara düşmemeye gayret edelim. Oğlun da olsa faydası yok. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz. O zaman şöyle diyelim: “Tırnağın varsa başını kaşı.” Bunlardan ders alalım inşallah.

“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün; kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.”
O gün kimse kimseyi hatırlamayacaktır.
O gün, kıyamet günü kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir.

Peygamber Efendimiz (sav), bir gün ashabına “Müflis kimdir, bilir misiniz?” diye sorar. Sahabe, “Malını mülkünü kaybeden kişidir” der. Bunun üzerine Efendimiz (sav) şöyle buyurur:

“Hayır! Gerçek müflis; kıyamet gününde namaz, oruç, zekât ve iyiliklerle gelir. Ancak dünyada iken birine sövmüş, birine iftira etmiş, birinin malını yemiş, diğerinin kanını dökmüş, ötekini dövmüştür. İhlal ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınır, hak sahiplerine verilir. Şayet iyilikleri tükenirse hak sahiplerinin günahları alınarak onun üzerine yüklenir. Sonunda cehenneme atılır. İşte gerçek müflis bunlardır.” (Müslim, Birr 59)

Cenab-ı Allah’ın huzuruna kul hakkıyla, mal hakkıyla, ana baba hakkıyla çıkmayalım.

Yazımızı şu ayet-i kerimenin meali ile tamamlayalım:
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı tastamam verilecektir. Ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.” (Bakara 281)

Bu ayet, herkesin kendi amellerinden sorumlu olduğunu ve kimsenin başkasının günahını üstlenemeyeceğini vurgular.

Rabbim cümlemizi ve tüm ümmeti Muhammed’i kul hakkına riayet eden, kul hakkına girmeden hayatını sürdüren kullarından eylesin.