İnsanoğlu binlerce yıldır gökyüzüne seyrediyor ve parıltıların zihnini süslemesiyle büyüleniyor. Belki de gökleri taklit edercesine ürettiğimiz beşerî ışıklar nedeniyle yaşadığımız kirlilikten dolayı gece göğünü kendi gözlerimizle görmek zorlaştığından, bizler şimdiki medeniyetimizin teknoloji yolundaki ilerlemelerine bağımlı olarak gökleri farklı açılardan ve oldukça detaylı biçimde inceliyoruz. Önce daha sade teleskoplar ile başlayan bu serüven, 1960’larda yürürlüğe giren ilk büyük deneylerden beri, güçlü cihazlarla başka yıldız sistemlerinden gelebilecek yapay radyo dalgalarının aranmasıyla devam ediyor. Son yıllarda bu çabalar büyük proje girişimleri ile daha da kapsamlı hale gelmiş durumda. Uzay, farklı radyo ve ışık spektrumlarında detaylıca taranıyor ve kadim merak kıvılcımı bu sayede varlığını sürdürüyor.
Yakın zamanda yayımlanan bir araştırma, radyo dalgası taramalarında olağanüstü parlak görünen galaksilerin aslında birçok gelişmiş uygarlığa ev sahipliği yapabileceği fikrini öne çıkardı. Galaksilerin merkezindeki kara deliklerin doğal olarak radyo dalgaları ürettiği biliniyor, ancak eğer bir galakside çok sayıda uygarlık bir şekilde mevcut ise ve aynı anda radyo aralığında teknolojiler kullanıyorlarsa, yapay yayınlar doğal sinyallerle birleşerek galaksiyi olduğundan daha parlak gösterebilir. Bilim insanları bu ihtimalleri değerlendirirken iki farklı yöntem kullanıyor: Tekil sinyal arayışları, yani öne çıkan güçlü yayınları yakalama çabası ve toplu biçimde bir galaksideki tüm uygarlıkların yayınlarını istatistiksel olarak değerlendirme. Bu sayede yapay radyo galaksilerinin sayısına üst sınırlar koymak mümkün oluyor.
Yapılan hesaplamalar, bütün bir galaksi ölçeğinde yayın yapabilen, yani Kardashev ölçeğinde ‘Tip 3’ seviyesine ulaşmış uygarlıkların son derece nadir olduğunu; buna karşın ‘Tip 2’ düzeyinde uygarlıkların varlığına rastlama ihtimalinin daha olası olduğunu ortaya koyuyor. Daha küçük ölçekte yayın yapan uygarlıkların var olma ihtimali biraz daha artmış gibi gözükse de evrenin gizemli sessizliği devam ediyor.
Bu sessizliğin sırrını çözebilmek için büyük miktarda efor sarf ediliyor ve zekice yöntemler geliştiriliyor. Doğal kabul edilen kaynakların varoluşları gereği, ürettiği geniş bant radyo dalgaları yerine daha dar frekanslara odaklanmak, sinyallerdeki küçük frekans kaymalarını takip etmek, hedef gökyüzü bölgeleriyle boş alanları karşılaştırmak ve hatta güçlü bilgisayarlar sayesinde milyarlarca veriyi taramak, bu stratejilerden bazıları.
Sonuç olarak bizi biz yapan merakımızın peşinden gittiğimiz bu yolculukta sayısız soru ve karmaşa ile karşı karşıyayız. Başka bir medeniyetin veya yaşamın varlığını öğrenmenin hatta iletişim kurmanın nelere sebep olabileceği ucu oldukça açık olan ve akılları kurcalayan bir konu olmayı sürdürüyor.