Moda dünyasının soğuk yüzü deyince aklınıza kim geliyor? Muhtemelen pek çoğunuzun yanıtı net: Miranda Priestly. Kurgusal bir karakter olmasına rağmen, Prada’nın sert patronu olarak karşımıza çıkan bu kadın figürü, yıllardır Anna Wintour’un bir izdüşümü olarak anılır. Peki, bu benzerlikler tesadüf mü? Elbette değil.
YouTube’da bir Drama Pasta videosuna denk geldim geçtiğimiz günlerde. “Anna Wintour nasıl Anna Wintour oldu?” sorusunu sade ama çarpıcı bir dille anlatıyordu. Bir zamanların utangaç İngiliz kızı, nasıl dünyanın en etkili moda editörüne dönüştü? Bu, yalnızca modayla değil; azim, kararlılık ve biraz da göz korkutucu bir profesyonellikle ilgili bir hikâye.
Filmde Miranda karakteri ne kadar ürkütücüyse, Anna Wintour’un gerçek hayattaki duruşu da o kadar mesafeli. Çelik gibi bir bakış, ikonlaşmış kare güneş gözlükleri ve hep kontrollü bir duruş. Ancak perde arkasında bambaşka bir tablo var: Moda dergiciliğinin taşlı yollarında, kariyerine henüz 15 yaşındayken bir butik satış danışmanı olarak başlamış, her basamağı adım adım çıkmış bir kadın var orada. Sadece modayı değil, gücü de nasıl taşıması gerektiğini bilen biri.
Drama Pasta’nın anlattığına göre Wintour, ilk başlarda kural tanımazlığı ve sivri çıkışlarıyla editörlerinin sabrını zorlasa da, kısa sürede sektörün "en zoru başaranı" olarak tanınmaya başladı. Onun editörlüğünde çıkan ilk Vogue kapağı, alışılmışın dışındaydı; bir modelin üzerinde 10 bin dolarlık bir markanın ceketinin altına 40 dolarlık bir kot pantolon giydirilmişti. O gün, o derginin tarihi de değişti.
"Şeytan Marka Giyer", her ne kadar genç gazetecilerin ya da moda meraklısı stajyerlerin gözünü korkutsa da, aslında bir gerçeği su yüzüne çıkarıyor: Zirveye çıkan yol, güllerle değil, dikenli topuklarla dolu. Anna Wintour’un kariyeri de tam olarak böyle. Soğuk duruşunun ardında, her sabah saat 5’te kalkan, sporunu aksatmayan, takvimini milim şaşmadan yöneten bir disiplin abidesi yatıyor.
Ama tüm bu başarı hikâyesinin içinde sorulması gereken başka bir soru var: Başarı gerçekten bu kadar yalnız mı olmalı?
Wintour, kariyeri boyunca birçok kişiyi işten çıkardı, pek çok yeteneği geri plana itti, duvarlar ördü. Aynı anda bir ikon yaratırken, bir korku kültü de oluşturdu. Yine de onun hikâyesi, kadınların güçlü olabilmesi için “sempatik” olmak zorunda olmadığını anlatıyor. Ki bu, erkek egemen iş dünyasında hâlâ kabullenilmesi zor bir mesaj. Bugün eğer bir moda sayfasında kırmızı yerine “bordo” bir topuklu görünüyorsa, ya da biri gözlüğünü hiç çıkarmıyorsa, bilin ki bir yerlerde Anna Wintour’un gölgesi dolaşıyordur.