Ana unsurları ve içgüdüsel çağrışımları aslında değişmese bile, insanoğlunun ardında bir iz bırakma, toplanma ve belirli gerekçelerini yerine getirme gayesi üzerine oluşturduğu ve inşa ettiği yapılar, malzeme ve teknik ilerlemelerin farklılaşmasına tanıklık ederek bugüne kadar gelmiştir. Ancak yüzeysel modernleşme ile anlam arama mecrası ve ilgisini kaybetmekte olan bizler geçmişte yapılmış yapıların amaçlarını ve inşalarını kavramakta bazen güçlük çekiyoruz.

Fransa’nın kuzey batısında yer alan Britanya bölgesi sahillerinde, binlerce dikili taş formasyonun sıralandığı ve dairesel değil bükümlü hatlar halinde olmalarıyla dikkat çeken taş anıtların daha yoğunlukta olduğu Carnac’ın gölgesinde, Plouharnel’de yeni ve etkileyici bir keşif gündeme geldi; Le Plasker olarak anılan bölge, insanlığın sosyal, ritüel ve mekânsal düşüncesine dair ilginç bir pencere aralayacak potansiyele sahip olabilir ve bu tip dikili, sıralı ve yekpare taş anıtların tarihlenmesi ve kavranmasına yönelik önemli detayları gün ışığına çıkarabilir.

Kazılarda ortaya çıkan verilere göre, Le Plasker yalnızca megalitik bir taş yığını veya grubundan ibaret değil. Araştırmacılar, bölgedeki ilk yapılaşmaların neredeyse 7 bin 700 yıl öncesine dayandığına ve ardından pek çok ayrı dönemde kullanımda olduğuna kanaat getirdi ve yüzyıllar boyunca kademeli olarak inşa edilmiş, katmanlı bir alan olduğunu gösterdi.

Önce, geometrik bir şekle sahip olduğu çıkarımı yapılan gömü höyüğü, ardından birbirine paralel duran taş sıraları ve hatta bu taşlara eşlik eden ve ocak görevi görmüş çukurlar ortaya çıkarıldı. Dönem ve metotları göz önünde bulundurulduğunda oldukça görkemli olan bu mezar, üzerine konumlandırıldığı yamacın eğimi ve bölge coğrafyası sayesinde denizden görülebilecek şekilde tasarlanmış. Araştırmacılara göre yapılan çalışmalar ve özellikle 49 adet radyokarbon analizi bu bölgeyi Avrupa’nın en erken megalitik sahası olarak konumlandırmış durumda.

Oval formasyonlar, sütunlar, yönlerin kullanımı, antropomorfik sütunlar, büyük taşlar ve anıt ya da anıt mezarlar, dünyanın dört bir yanında bulunmakta ve geçmişimizin düşünce uyandıran izleri arasında yer almaktalar. Ulaşılan tüm bilgilerin ışığında, Le Plasker’in pek çok bilim dalına katkıda bulunacağı ve özellikle mimarlık tarihi ve toplumsal düşünce tarihi konuları için değerli bir kaynak olacağını umabiliriz.