Türkiye'nin 2026 yılı merkezi yönetim bütçesinin, ekonomik toparlanma ve sürdürülebilir büyüme hedeflerini merkeze alan bir yol haritası olarak tasarlanması bekleniyor. Perşembe günü TBMM’ye sunulması beklenen bütçe, OVP verileri ile değerlendirildiğinde toplam harcama öngörüsü 19,9 trilyonluk bir bütçe olarak öngörülmektedir. Orta Vadeli Program (OVP) 2026-2028 çerçevesinde şekillenen bu bütçe "mali konsolidasyon" ve "yapısal reformlar"ın somut adımı olarak takdim edilmektedir.
Halkın ekonomisi pandemi, deprem, Ukrayna krizi ve son olarak Ortadoğu’nun bölgesel gerilimlerine sıkışmış durumdadır. Hane halkı yüksek faiz, yüksek enflasyon ve azalan alım gücü sürecindedir. Buna bir de vergi yükü, faiz, bozulan gelir dağılımı ve sosyal adaletsizlik eleştirileri de eklenince beklentiler yükselmektedir.
Hükümet açısından 2026 bütçesi, ekonomik istikrarın dönüm noktası olarak adlandırılmıştır. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz OVP için özellikle bütçe açığının düşürülmesine dikkat çekmektedir. Bütçe açığının GSYİH'ye oranı 2025'te % 3,6’dan 2026'da % 3,5'e gerilemesi beklenmektedir. 2028 itibariyle beklenti % 3'ün altına inmesi yönündedir.
Büyüme hedefi % 3,8, enflasyon % 16, işsizlik % 8,4 ve cari açık/GSYİH % 1,3 olarak revize edilmiş durumdadır. Bu hedefler, deprem sonrası harcamaların % 0,8'e düşmesi ve faiz dışı açığın azalmasıyla destekleniyor.
Gelir tarafında ise sıkıntı büyük. Bir yanda KURGAN, öte yanda tahakkuk edip tahsil edilemeyen vergiler var. Vergi tahsilatı 13,8 trilyon TL'ye ulaşarak günde ortalama 37,8 milyar TL'lik bir yükümlülük getirmektedir. Hükümetin "kaynak yaratma zorunluluğu" bunun en büyük gerekçesidir.
Savunma ve altyapı yatırımları öncelikli; yeşil bütçeleme ilkesiyle çevresel göstergeler (karbon salınımı, su kullanımı) entegre ediliyor. Mahalli idareler rehberinde vurgulanan performans esaslı bütçeleme, kaynakların etkin kullanımını vaat ediyor. Hükümet yetkilileri, bu yaklaşımın "Türkiye Yüzyılı" vizyonuna hizmet ettiğini savunuyor: İnsana yakışır iş, adil büyüme ve sosyal güvence ilkeleriyle refah artışı hedefleniyor.
Bütçe konusunda halkın bütçesi cephesi, umut ve vaat ile desteklenmiş durumdadır. Beklentiler her an kötümserliğe dönmeye hazırdır. Sosyal medyada ve muhalefet cephesindeki değerlendirmelerde bütçenin "halktan kopuk" olduğuna dikkat çekiliyor.
Bir zamanlar Türk bütçeleri için en çok eleştiri konusu olan toplam harcamaların % 60'ına yakın kısmının (12 trilyon TL) faiz ve borç ödemelerine gidecek olması en büyük handikap olmaya devam etmektedir.
Buna bir de servet vergilerinin OECD ortalamasının altında kalması, dolaylı vergilerin vergi hasılatı içindeki ağırlığı, gelir eşitsizliğini derinleştiriyor. Enflasyon % 16 ama vergi-ceza zamlarının % 25'i aşması başka bir sıkıntının kaynağıdır. Asgari ücretli (5,5 milyon kişi) sayısı toplam ücretli çalışanın (12,8 milyon kişi) yarısına yaklaşmıştır (% 43).
Vergi affı söylemleri ise tahsilatı güçleştirmektedir. "Faiz lobisine kaynak aktarımı" ve "seçim öncesi popülizm" önemli iddialar arasındadır. Kamuoyu yoklamalarında anketler (gizli olmayan) alım gücünün korunmadığını gösteriyor.
Sonuç olarak, 2026 bütçesi hükümet için "toparlanma manifestosu" iken, halk için "yük paylaşımındaki adaletsizlik" olarak algılanacak. Mali disiplin ile sosyal adalet arasında köprü kurmak, bütçenin başarısını belirleyecek. Eğer hedefler tutmazsa –ki cari açık ve rezerv sıkıntıları risk taşıyor– enflasyonun % 20'leri aşması muhtemel. Bu bütçe, Türkiye'nin ekonomik rotasını test edecek: İstikrar mı, yoksa halkın sesi mi ağır basacak?