Yaz ayları yine kendisini iyiden iyiye hissettiriyor. Sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor, barajlarımız alarm veriyor. İzmir’de planlı su kesintileri de başladı. Su sıkıntısı artık göz ardı edilebilecek bir konu değil. Ama etrafıma baktığımda insanların hâlâ hiç farkında olmadan hesapsızca su harcadığını görüyorum. Hortumla araba yıkayanlar, saatlerce açık bırakılan musluklar, öğle sıcağında çalışan otomatik bahçe sulamaları… Sanki su sınırsız bir kaynakmış gibi davranıyoruz.
Halbuki, gerçek çok farklı. Uzmanlar yıllardır uyarıyor: Türkiye hızla kuraklaşıyor. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgeleri, iklim değişikliğinin etkisiyle her yıl daha az yağış alıyor. Gelecek yıllarda suya erişimin daha da zor olacağı artık bir tahmin değil, bilimsel bir gerçek. Fakat biz hâlâ bu gerçekle yüzleşmemekte direniyoruz.

Türkiye su stresi altında

Verilere göre Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.000–1.700 metreküp arasında. Bu rakam, ülkemizi “su stresi altındaki ülkeler” kategorisine sokuyor. 1.000 metreküp altı “su fakiri” sayılırken, Türkiye bu sınıra oldukça yakın. İzmir gibi yaz aylarında nüfusu artan, turizm ve tarım açısından yüksek su talebi olan şehirlerde bu stres çok daha belirgin hâle geliyor.
Üstelik bu, sadece bugünün sorunu değil. 2040 yılına gelindiğinde Türkiye’nin ciddi su kıtlığı yaşayacak ülkeler arasında yer alacağı öngörülüyor. Barajların doluluk oranı her yıl biraz daha düşerken, yeraltı sularımız da hızla tükeniyor.
Avrupa’daki pek çok ülke yıllar önce önlemini aldı. Deniz suyunu arıtarak içme suyuna dönüştürüyorlar. Yağmur suyunun toplanıp tekrar kullanılması, gri su sistemlerinin binalara entegre edilmesi gibi yenilikçi yöntemler artık standart hâline geldi.
Türkiye’de ise hâlâ barajların dolmasını bekliyor, bir yandan da suyu bilinçsizce tüketmeye devam ediyoruz. Su, yönetilmesi gereken stratejik bir kaynaktır. Yalnızca yağışa güvenmek, bugünün iklim koşullarında artık geçerli bir çözüm değil.

Vatandaşın rolü büyük

Elbette bu konuda devletin yatırım yapması, alt yapı projelerini hayata geçirmesi ve uzun vadeli politikalar belirlemesi şart. Ancak bireysel olarak biz vatandaşlara da büyük sorumluluk düşüyor. Su tasarrufu yapmak aslında zor değil, sadece farkındalık gerekiyor.
Diş fırçalarken musluğu kapatmak, bulaşıkları elde değil, makinede yıkamak, çamaşır ve bulaşık makinelerini tam dolmadan çalıştırmamak, bahçe sulamasını sabah erken saatlerde ya da akşam geç saatlerde yapmak gibi basit ama etkili adımlar atabiliriz.
Ayrıca yağmur suyu toplama sistemleri, düşük debili musluk ve duş başlıkları gibi teknolojik çözümleri evlerimizde kullanarak da ciddi tasarruf sağlayabiliriz. Unutmayalım: Küçük adımlar, milyonlarca kişi tarafından atıldığında büyük etkiler yaratır.

Geleceğe su kalmazsa…

Su, sadece bugünün değil; çocuklarımızın, torunlarımızın da yaşam hakkıdır. Şu an rahatça kullandığımız her damla su, belki de gelecekte hayati öneme sahip olacak.
Tarımda üretim düşecek, enerji üretimi zorlaşacak, hastalıklar artacak… Eğer bugün önlem almazsak, yarın çok daha ağır bedeller ödeyebiliriz. Ve en kötüsü, bugün önlem alabilecekken bunu yapmamanın pişmanlığı olacaktır.
İklim krizinin tam ortasındayız ve su kaynaklarımız sınırlı. Bu gerçeği inkâr etmek, sorunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramaz. Su, elimizin altındayken değerini bilelim. Bugün gösterdiğimiz bilinç, yarının susuzluğunu önleyebilir.