Küresel ısınma ve bunun sonucu oluşan küresel iklim krizi, bir başka yönüyle de karşımıza bitmek tükenmek bilmeyen orman yangınları olarak çıkıyor artık. Geçen yazımda “Son 52 yılın en kurak yılını yaşıyoruz” demiştim.
Son birkaç ay içerisinde ülkemizin gözbebeği ormanlarımızın cayır cayır yanışını çaresizce seyreder olduk. Ülkemizin bir ucunda çıkan orman yangınının birisi bitmeden ülkenin bir başka yerinde çıkan orman yangınları canımızı yakan boyutları aştı. Bir de olayın en can alıcı yanı ormanlık alanlarımızda yangından kaçamayan, bağıra bağıra yanan, kurduyla kuşuyla, orman içi canlılarımız, milyonlarca toprak altı ve toprak üstü börtü böcek, mahfolan habitatımız.
Geçtiğimiz temmuz ayı son 55 yılın en sıcak temmuzu olarak kayıtlara geçmiş durumda. Nisan ayında eksi 17, temmuz ayında artı 45-50 dereceleri gördüğümüz küresel ısınma ve bunun sonucu son örneğini Ege Bölgesi narenciye rekoltesinde bizzat yaşadığımız yüzde 34’lük düşüşle, bu yıl yaşayarak test ettiğimiz iklim krizinin hangi noktalara geldiğini ve yaşamımızı ne derece etkilemeye başladığını görüyoruz.
Temmuz ayı sona erdi, ancak geride sadece takvim yapraklarını değil, insan yaşamına, doğaya ve geleceğimize dair derin izler bıraktı. Silopi’de 50,5 santigrat derece ile Türkiye tarihinin en yüksek sıcaklığı ölçüldü. Bu veri sadece bir hava durumu verisi değil, doğanın artık dayanamadığının bir göstergesi. Avrupa Kıtası da temmuz ayını yangınlar, seller ve ölümcül sıcaklarla geçirdi. Norveç’ten İspanya’ya kadar binlerce hektar orman alanı yandı, yüzbinlerce canlı yaşamını yitirdi, milyonlarca kişi aşırı sıcaklarla mücadele etti ve etmeye devam ediyor.
Yaşadıklarımız artık olağanüstü değil, bu durum “Yeni normalimiz”. Ancak bizler, hem ülke olarak, hem de küresel anlamda bu yeni normali değiştirmek zorundayız.
Gezegenimiz alarm veriyor. Artan sıcak hava dalgaları, yıkıcı sel felaketleri, kontrol edilemeyen orman yangınları. Bütün bu yaşadıklarımız sıradan doğa olayları değil. Bu yaşamakta olduklarımız, gezegenimizin acil yardım çağrıları. Başka alternatifimiz ve çıkış noktamız yok. İvedilikle harekete geçmek ve önlem almak zorundayız. Çünkü iklim krizine karşı mücadele, bugün daha acil ve her zamankinden daha da yaşamsal bizim için.
Ve bu köşenin yazarı olarak son tahlilde diyorum ki; “Tüm çalışmalarımız, yaşamakta olduğumuz iklim krizine karşı farkındalık yaratarak doğayı korumak ve karar vericiler üzerinde baskı kurarak geleceğimizin yanmasına engel olacak adımların atılmasını bir an önce sağlamak olmalıdır.”