Ortadoğu’da barut kokusu yeniden yükselirken, dünyanın gözleri bir kez daha İran ve İsrail arasındaki sert çatışmalara çevrildi. Bu iki ülke arasında devam eden savaş, sadece bölge halklarını değil, Türkiye’nin özellikle dış ticaretini de doğrudan ve derinden etkiliyor. Ege Bölgesi ise bu denklemde en hassas noktalardan birisi.

Küçük ama istikrarlı

İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi, hem tarım hem sanayi ürünlerini kapsayan geniş yelpazede ihracat yapan güçlü bir ticaret merkezi. Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) verilerine göre, 2023 yılında bölgeden İran'a yaklaşık 180 milyon dolarlık, İsrail'e ise 260 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi. Her iki ülke, Ege için küçük ama istikrarlı pazarlardan biri konumunda.

İsrail’e ihracatta öne çıkan kalemler arasında başta taze meyve-sebze, zeytinyağı, tekstil ve konfeksiyon ürünleri yer alıyor. İran’a yönelik ihracat ise daha çok sanayi hammaddeleri, tarımsal ürünler ve bazı kimyasallar üzerinden şekilleniyor. Özellikle kuru meyveler, tütün ve mermer gibi ürünler Ege’nin İran ve İsrail'e ihracatında başlıca kalemleri oluşturuyor.

Limanlarımız etkilenir

İran ve İsrail arasındaki çatışmaların sıcak savaşa dönüşmesi, bölge lojistiğini doğrudan etkileyecek bir gelişme olur. Çünkü Körfez hattı ve Doğu Akdeniz çevresi, Türkiye'nin ihracat yollarında önemli bir arter konumunda. Deniz ticareti sekteye uğrarsa, limanlara gelen siparişler azalabilir; bu da özellikle Aliağa ve İzmir Limanı gibi Ege’nin kalbini oluşturan merkezlerde faaliyetleri ciddi ölçüde aksatabilir.

Bir diğer endişe verici nokta da ödeme sistemleri üzerindeki etkisidir. Savaş ortamı, döviz transferlerinde gecikmelere ya da ambargo kaynaklı engellere yol açabilir. Bu da ihracatçının tahsilatını riske atar. Şu anda Ege’den bu iki ülkeye yapılan ihracattan toplamda yıllık yaklaşık 440 milyon dolarlık döviz girdisi sağlanıyor. Her ne kadar bu rakam toplam ihracat içinde düşük bir paya sahip olsa da bazı alt sektörler için hayati önemde.

Alternatif pazar aranmalı

Ege’deki ihracatçılar için bu kriz, sadece bir tehdit değil; aynı zamanda yeni pazarlar bulma arayışında bir fırsat olabilir. Özellikle Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika gibi alternatif pazarlarda daha güçlü yer edinmek, savaş gibi dışsal şoklara karşı bölgeyi daha dirençli hale getirebilir.

Ancak bu, kolay bir dönüşüm değil. Yıllardır oluşturulan ticaret ilişkileri bir gecede başka bir bölgeyle ikame edilemiyor. Özellikle mevsimsel tarım ürünlerinde kalite, fiyat ve lojistik avantajların tekrar kurulması zaman alacak bir süreç.

Ege'nin denge arayışı

İzmir ve çevresi, sadece üretim değil aynı zamanda dış ticaret kültürüyle de öne çıkan bir bölge. Ancak küresel jeopolitik krizler, bu yapının hassasiyetini gün yüzüne çıkarıyor. Bugün İran ve İsrail arasında yaşanan gerilim, yarın başka bir bölgede patlak verebilir. Bu nedenle Ege ekonomisinin, dış ticaret stratejilerinde daha çevik, daha çok yönlü ve kriz senaryolarına hazırlıklı bir yaklaşıma ihtiyacı var.

Sonuç olarak Ege, sadece doğasının ve tarihinin değil; ihracatçı ruhunun da taşıyıcısı. Bu ruhun yeni dünya düzeninde de ayakta kalabilmesi için diplomatik gelişmeleri iyi okumak, alternatif pazarlara yönelmek ve risk yönetimini içselleştirmek şart.