Cumhuriyet kurulduğunda Ulu Önder Atatürk, kanunların İsviçre’den örnek alınmasını uygun gördü. Çünkü pek çok kanun, dünyadaki diğer örneklerine göre bu ülkede daha iyi uygulanıyordu.
Biri hariç: Medeni Kanun.
İsviçre Medeni Kanunu, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıyordu.
Bunu anlamak kolay değil. İsviçre gibi, Avrupa’da kimlik oluşturmuş, savaşlardan uzak kalmış bir toplum, nasıl olur da kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımazdı?
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, bugün olduğu gibi Avrupa’nın pek çok ülkesi monarşi ile yönetiliyordu. Britanya, Danimarka, İsveç, Norveç, Belçika, İspanya, Lüksemburg, Monaco, o yıllarda Yunanistan, krallarla kraliçelerle yönetiliyordu ve İsviçre bu anlamda ayrıcalıklı durumdaydı.
Atatürk, 5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasayı çıkardı. Meclis’te tartışma çıktı. Pek çok mebus, bu kanunu gereksiz buluyor ve tepki gösteriyordu. Atatürk, inadına okuma yazma bilmeyen ama sözünü esirgemeyen Satı Kadın’ı Meclis’e soktu. Pek çok kadını, siyaset yapması için özendirdi.
Ve İsviçre, kadına seçme ve seçilme hakkını 1967 yılında tanıdı. Bizden tam 34 yıl sonra…
Türkiye’de zaman içinde kadın milletvekillerinin sayısı arttı, kadın bakanlarımız, kadın Başbakanımız oldu.
Bu bile bizim övünmemiz için önemli bir fırsat. Bugün kadının siyasetteki yeri çok önemli bir noktadadır ve bu önem giderek artmaktadır.
Kadına şiddet meselesi
Kadına yönelik şiddet, geri kalmış toplumların ilkel bir geleneğidir. Kadını horlamak, kadına el kaldırmak, kadını dışlamak, bugünün gerçekleriyle örtüşen bir durum değildir.
Toplumlar, bu ilkelliğe karşı savaş açarken çok demode metodları kullandıklarından çözüm adına önemli bir adım atılamıyor.
Ne yapılıyor mesela?
Afişler asılıyor: “Kadına şiddete hayır”
Bunu okuyan erkekler, “Tamam, mesaj alınmıştır” mı diyor? Elbet hayır.
Toplantılar, konferanslar düzenleniyor. Konu “Kadına şiddet”. İzleyicilerin tümü kadına şiddete karşı duran kadınlardan oluşuyor. Yani kapalı devre bir sistem.
Bunlar bir işe yaramıyorsa çözüm yolu var mı?
Aklın yolu bir. Öncelikle kadının ekonomik özgürlüğü güçlenecek. Kadın-erkek eşitsizliği tümüyle kaldırılacak. Sonra da kadına şiddet uygulayanlara verilecek cezalar “ibretlik” olacak.
Şiddet uygulamanın Doğusu-Batısı yok. Eğitimli-eğitimsizi de yok. Çürümeye başlamış bir ruhun hezeyanıdır şiddet. Devlet, bu tespiti yapmaya özen gösterirse ve sorunu temele inerek çözme yolunu seçerse sonrası kolay. Afiş asmak, ünlüleri konuşturmak, konferanslar düzenlemek elbet ihmal edilmeyecek şeyler ama çözüm, gelenek hale getirilen bu musibeti temele inerek ve her türlü himayeden uzak tutarak yok etmektir.
Türk’ün kültüründe taa Orta Asya’dan başlayan bir gelenek vardır. Kadın, el üstünde tutulur. Kadın, sadece bir eş, anne değil, ailenin ve toplumun önemli bir bireyidir.
Onun için “sil baştan” projeler üretmenin tam zamanı…
Motorda kedi var
Havalar şimdilik iyi gidiyor ama Kış mevsimine adım adım yaklaşıyoruz. Soğuklar gelip çattığında dikkat etmemiz gereken bir şey var. Arabası olanlar, bunu çalıştırırken mutlaka kaputu açıp motora sığınmış bir kedi olup olmadığını kontrol etsin. Çok kedi bu dikkatsizlik yüzünden can veriyor. Hayvanseverlerin de bu konuda uyarıcı çalışmalar yapması yerinde olur.
Unutmayalım; can dostlarımızın canları bizlere emanet.