İZSU, tarım da yapılabilen mahalle niteliğindeki köylerin bağlı bulunduğu ilçe belediyelerine Büyükşehir aracılığıyla bir yazı gönderdi.
İZSU, “Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan” belirlenmesine ilişkin çalışma yapılarak Meclis kararı alınmasını istedi. Çünkü bu köylerde tarım yapanlar, İZSU’nun su tüketiminde indirimden yararlanıyor, ayrıca o hane ile ilgili emlak vergisi de tahsil edilemiyor.
Başlangıçta kırsal mahalle tespiti yapılan mahallelerde; uygulama aşamasında kırsal nitelik taşıdığına yönelik tereddütler oluşmuş, uygulamanın yürütüleceği sınırlarda muğlaklıklar bulunduğu görülmüştü.
İlçe belediyeleri, 1/1000 ölçekli nazım imar planı revizyonu yapılacak alan dışında kalan alanların kırsal mahalle olarak belirlenmesine dair önceden alınan kararları bozarak, “başvuru yapılması” halinde tespit yönüne gidilmesini savundu ve sonuçta ortaya şöyle bir tablo çıktı:
Söz konusu mahallelerde ciddi bir kaçak yapılaşma var ve bu kaçak yapılaşmada da öncülüğü hobi bahçeleri çekiyor. Bunlar başlangıçta tarım yapma vaadi ile elektrik bağlatmışlar, YSE vasıtasıyla kuyu kazmışlar ama tarım yapmamışlar. Tespit sırasında bu belirlendiğinde hem suyu İZSU’nun normal tarifesinden ödeyecekler, İZSU buradan kazanacak, sonra belediyeler de emlak vergisi tahsil ederek ciddi şekilde nemalanacak.
Bu tespitin İlçe Tarım Müdürlüklerince yapılması yönünde bir görüş var ama Tarım Müdürlüğü yetkilileri, bu konunun kendilerini bağlayıcı olmadığını, siyasi bir mecrada ilerlediği için müdahil olamayacaklarını ifade ediyorlar.
Ama konu, tarımsal nitelikli alanların korunmasına yönelik çabaları da boşa çıkaran bir içerik taşıyor ve gerçekten oldu bittiye getirilmeyi hak etmiyor.
Partilere üye olmak, altılı tutturmaktan da zor!
İktidar ve iktidara yakın partilerin üye kaydı konusunda ortaya serdikleri hassasiyet, aslında siyasi zafiyetimizin en belirgin örneklerinden biri.
Üye ve delege gibi “ayrıcalıklı” kimlik kazandıran uygulamalar, siyasete girme şevkini de kıran önemli neden.
Siyasette çok iyi bilinen ama dillendirildiğinde fırtına koparan güç grupları, her önüne gelenin değil, kendisinin götürdüğünün üye yapılmasını istiyor. Yönetebileceği, kendisine destek sağlayacak kişileri her zaman tercih ediyor.
Buna ister “Siyaset Ağalığı”, ister başka bir şey deyin; bunu değiştiremezsiniz. Çeşmenin başını tutanlar, size bu fırsatı tanımaz, fena ederler.
O yüzden, siyasi partilere üye olanlarla, seçimlerde o partiye oy verenler arasında sayısal anlamda dağ gibi fark vardır ve bu farkın kapanma ihtimali asla yoktur, olamaz...
Devran dönüyor
Bu ülkede 30-40 sabıkası olan adamlar, hala suç işliyor.
Suç makinelerinin hakim karşısına çıktıklarında ezberledikleri bir savunma var:
“Ben çok üzgünüm, çok pişmanım. Bende akciğer yetmezliği bulunmaktadır. Atmosferden etkilenerek, vurduğumu dahi hatırlamıyorum. Benim sabıkam bulunmamaktadır. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Tutuksuz yargılanmayı talep ediyorum. Mahkeme aksi kanaatte ise adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını istiyorum.”
Hapishanelerde toplam 450 bin mahkumun bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bir o kadarı da dışarıda dolaşıp rekor üstüne rekor kırıyor.
Ezberledikleri bu savunma, çoğu kere “İyi hal” diye yorumlanıyor ve devran dönüp duruyor.