Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, 23 Ocak 1951’de İzmir Belediye Meclisi’nin toplantısına katıldığında, Sarıkışla binası için “Güzel kadının yüzünü saklayan bir peçe” ifadesi kullanmış; Belediye Başkanı Rauf Onursal da cevabi konuşmasında “Şimdi bu peçeyi kaldıracağız” demişti.
İzmir Ayanı Katipoğulları’nın kışlık konağı olarak kullanılan şimdiki Vilayet Konağı’nın ön tarafında büyükçe bir bahçe bulunuyordu. Saat Kulesi’nin yapılmasıyla bu bahçe yıkıldı, Konak Meydanı oluşturuldu ve konak, daha sonra devlete kiralandı.
İşte Rauf Onursal, böyle bir süreçten sonra 1950’de Belediye Başkanı seçildiğinde meydanda yeni bir düzenlemeye girdi ve Kemeraltı Çarşısı’nı önemsettirecek projeleri hayata geçirdi. Çarşı girişinde hemen sağda Yahya Kemal Beyatlı’nın İzmir’deki ikinci evi Ankara Palas Oteli, onun da altında Ali Galip Pastanesi vardı. Sıcak havalarda otel önünde otururken güneşten korunmak için bu alana çok sayıda çınar ağacı diktirdi Onursal.
Bu ağaçlardan biri zamanla büyüdü, giderek İzmir’in simgelerinden birisine dönüştü. İnsanların, en çok da aşıkların buluşma yeri haline geldi. “Konak’ta çınarın altında buluşalım” çokça kullanılan bir cümleydi.
Ağaç bu anlamda iş görüyordu ama beklerken, ağacın dallarında tünekleyen serçeler ve kumrular, dışkılarını aşağıya bırakıyor, insanları orada beklediğine pişman ediyordu.
Osman Kibar ve İhsan Alyanak dönemlerinde Başkanlık Başdanışmanı olarak görev yapan İlhan Çelikkaya yıllar önce anılarını anlatırken, bu kuş pislemeleri yüzünden ağacın kesilmesi için belediyeye başvuruda bulunanlardan, hatta araya giren politikacılardan bile bahsetmişti.
Çınarlar, dirençli ağaçlardır, yıllarca yeşil kalırlar. Anılara tanık olurlar. Ne yazık ki bu çınar ağacı, yılların yorgunluğuna dayanamayıp geçtiğimiz günlerde yıkıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu simge ağacın yerine bir ‘doğu çınarı’ dikti. Bu ağacın da uzun yıllar yaşamasını ve yeni bir simge olmasını dileriz.
Ele verir talkını...
Celal Bayar, Kurtuluş Savaşı’nda; Mustafa Kemal’in talimatıyla Anadolu’ya gönderilmiş ve ‘Galip Hoca’ kimliğiyle köylere gidip halkın Milli Mücadele’ye katkısının sağlanması için çalışma yapması emredilmişti.
Özellikle camiler, o yıllarda olduğu gibi günümüzde de benzer amaçlarla kullanıldı, kullanılıyor.
Ama bugünkü kullanım biçimi, farklı. Diyanet’in belirlediği metinler, Cuma hutbesi adıyla okunuyor, cemaat, o hutbenin içeriğinde ne varsa bir din emriymiş gibi içine sindiriyor ve toplum bundan olumsuz etkileniyor.
Geçen hafta Cuma hutbesinde “Tasarruf” ele alındı. Hutbeyi okuyan din adamları, cemaate “Tasarruf edin, savurganlık yapmayın” diye ahkam kesti.
Türkiye’nin en pahalı makam otomobillerinden birine binen Diyanet İşleri Başkanı’nın imzasını taşıyan hutbede; Allah’ın tasarruf eden kullarından razı olacağı mesajları verildi.
Celal Bayar’ın Kurtuluş Savaşı’ndaki Galip Hoca rolü ne kadar etkili olmuşsa, bugün bu hutbeler de o kadar etkili oluyor ve insanlar, bir sonraki hutbenin neler yumurtlayacağını fark etmeden bir hasret duygusu yaşıyor.
Laiklik olgusuyla hiç bağdaşmayan bu tür hutbelerin daha gerçekçi mesajlar vermesi ve bu hutbeleri daha ehil insanların hazırlaması ‘en naçizane’ dileğimizdir.
Doğum saatini öğrenmek yeni moda
İnsanlar, artık doğum saatlerini de öğrenmek istiyor. Bu konu CİMER’e yapılan başvurular arasında ilk sırayı aldı. 2024’te bu kuruma 4 milyon 590 bin başvuru yapılmış ve ilk sırayı da bu en popüler alt başlık almış.
Biz de insanların; dertlendiğinde CİMER’e başvuruda bulunduklarını sanırdık. Meğer değilmiş.
Bu başvuruların çokluğu, sonuçta Nüfus Müdürlüklerindeki yoğunluğu artırıyor ve işte o şikayet ettiğimiz yığılmalar peş peşe yaşanıyor.