Hazine ve Maliye Bakanı olarak Mehmet Şimşek’in atanması sil baştan değil yeni bir dönem anlamına gelmekte idi. Ekonomi politikası kitaba uymasa da zorlu dönemin şartlarını kendine has bir modelle aştılar. 
Tersten gidelim: Firmalar finansa ulaşamaz üretim de olmazsa bu defa yokluktan kıtlıktan bir enflasyon yaşanabilirdi. Üstelik işsizlik de bu sıkışık dönemi başka türlü etkiler, firma batışları hem adli hem ekonomik pek çok sorunun devamı olabilirdi.
Bedeli enflasyon olarak tüm topluma yüklenen bir süreçten geçildi. İç talep büyümenin destekçisi oldu, üretim ve ihracat devam etti. Ancak bunun da sürdürülebilirliği yok, şimdi başka bir faza yönelmek gerekiyor.
Dünya ekonomisi de yüksek enflasyona maruz kalmaktadır. Faizler her yerde sorun. Şimdi faiz artışları ile sermaye çekmenin çaresi aranmaktadır. Seçimler sonrası siyasi iradenin oluşması Türkiye için olumludur. Siyasetin bagajında yüklü bir enflasyon sepeti var. Bütün sabit gelirliler yüksek fiyatlar ve düşen alım gücünden dertli. Şimdi ne olacak?  Önce enflasyon, sonra maaşlara zam deyip devam mı edilecek?  
 Faizlerin yeniden makul seviyelere çekilmesi TL mevduatlar açısından önemlidir. Aksi takdirde dolar ve başka tasarruf araçlarına yönelen varlıklar ekonomi için yeni risklere neden olmaktadır. Enflasyonun % 65 olduğu bir dönemde faizlerin % 25’te kalması sürdürülemez. % 40 seviyelerinde bir faize odaklanmak şimdilik makul görülebilir. Ancak ekonomide tek bir tuşa dokunarak harikalar oluşturmanın bir yolu yoktur. Ancak bozmak için tek bir enstrüman yetebilir.
2024 ilk çeyreğindeki yerel yönetimler seçimleri köklü önlemler almaya ya da acı reçeteye mani olsa da süreç uzamaktadır. Operasyonların etkisi de azalacaktır. Daha büyük faizler ya da sermaye kontrolleri gerekebilir. 
Bakan Şimşek’in açıklık ve tutarlılık temelli “öngörülebilir” bir maliye politikasının etkilerini göreceğiz. Ancak her dönemde olduğu gibi yoğun bilgi kirliliğinin önüne geçilememektedir. Abartılı spekülatif haber yapanlara mani olmanın yolu polisiye tedbirler değil, iletişimdir. Bunu da yönetecek olan ekonomi yönetimidir. Gerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yönetimi, gerekse Hazine ve Maliye Bakanlığı sürekli bilgilendirme kanallarını açık tutmalıdır. 
TCMB’nin sergilediği pozitif tavır, ekonomi aktörleri tarafından olumlu değerlendirilmiştir. Ancak bu sürekli ve sürdürülebilir olmalıdır. Önlemlerin etkisi karşılıklı bilgilendirme ve etkileşimle artacaktır.
Piyasaları ne vergilerle boğmalı ne de faizle başka bir saptırıcı iş ve eylemlere fırsat verilmelidir. En şiddetli ihtiyaç duyulan şey “Finansal baskılama yapmadan” normalleşmeye ve piyasa işleyişine doğru dönülmesidir. Her politikanın anlamı ve  önemi anlatıldıkça; yapılanlar anlaşılacak ve yerini bulacaktır.