Ekonomide sadece rakamlar değil, hayat var! Sofralardaki ekmek kırıntılarını, geceleri uyku tutmayan anne-babaları, hayallerini erteleyen gençleri; fukaralığı, acizliği, çaresizliği düşününce herkesin üstüne düşen nice görevler var.

Söze başlarken “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın!..” diye başlayıp; sonrasında bir siyasi: milletvekili ya da partili, derin bir şıh, lafı-sözü dinlenir birisi, bir tanıdık ya da il başkanının referansını aramaya kalkılan bir dönemdeyiz. Bu arada hayat pahalılığı keskin bir soğuk gibi kapıya gelip dayanıyor.

Türkiye, son yıllarda fırtınalı bir denizin ortasında kürek çeken bir gemi gibi; enflasyon rüzgârları sert esiyor ama herkes şikayetçi iken kimse düzenini değiştirmiyor. Ekonomi yönetimi renk vermiyor: “Merak etmeyin!.. Her şey kontrol altında.” diyor. 2025 biterken öncelikle, Merkez Bankası cephesine bakalım.

7 Kasım'da Enflasyon Raporu (2025-IV) açıklandı. Herkesi biraz daha gerçekçi olmaya davet eden bir rapor. Hedef % 24. Ama yılsonu gerçekleşme % 31-33 bandına revize edildi. Neden mi? Başta barınma /kira ve gıda fiyatlarındaki ani sıçramalar – olumsuz hava koşulları, kuraklık gibi dış etkenler– ve ücret artışlarının fiyatlara yansıyan ikincil etkileri başı çekiyor. Faizler hâlâ yüksek, maliyet artışları fiyatların yukarı yönlü hareketini durduramıyor.

Piyasa anketleri de bunu doğruluyor; katılımcılar yılsonu enflasyonu % 32'ye yakın görüyor. Bu, günlük hayatta market fişlerinin kabarması demek: Bir simit şu kadar, bir ekmek bu kadar, süt şu para demeden yaşadığımız hayatın pahalılığını hep birlikte yaşıyoruz.

Enflasyon Raporunun olumlu yanı, para politikasında sıkı duruşun devam edeceği vaadi. Faizler bu kadar yüksekken, değerli TL ile umutlar, 2026 hedeflerine bırakıldı. Dezenflasyon süreci yavaş da olsa işliyor; Ekim'de aylık enflasyon % 2,87'ye geriledi, yıllık % 32,95'te – hâlâ yüksek, ama zirveden inişteyiz. Küçük küçük rakamların taşıdığı büyük umutlar yaşıyoruz.

Hükümetin 1,5 milyon konut kampanyası ise, bu fırtınada bir liman gibi görünüyor. Büyük şehirlerden itibaren başlayacak bir akım olacak. Konut arzının artmasının fiyatları düşürmesi bekleniyor. Burada aynı zamanda 250 kadar sektörü de harekete geçirecek bir alan olan inşaatın hem üretim hem istihdam etkisine de dikkat çekmek lazım. Haliyle enflasyon üzerinde bir fren etkisi de yapması önemli olacaktır. Burada da bir “ama” koyarsak; yüksek faizli konut kredileri finansmana erişimi güçleştiriyor. Ülkelerin ve demokrasilerin güvencesi olan orta gelir grupları zorlanacak.

Bir de 2026’nın asgari ücret görüşmeleri var tabii gündemde. Onların da beklentisi yüksek. Hükümet kontrolünü kaybetmek istemiyor. Aralık'ta başlayacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları öncesi, Türk-İş 4 Kasım'da Başkanlar Kurulu’nu topladı. 2025'in net 22 bin 104 liralık maaşı, açlık sınırının altında kaldı; şimdi 2026 için % 35-40 zam beklentisi var. Asgari ücret 30 bin lirayı aşar mı? Enflasyonun geldiği noktaları düşünürsek bir refah payı şart görünüyor. İşveren için maliyet, sendikalar için insanca yaşam koşulları masada olacak. Türk-İş'in boykot sopası elinde.

Türkiye bu vartayı atlatır mı? Cevap: Evet, ama sabır ve kararlılıkla. Enflasyonun düşüş trendi, konut gibi teşvikler ve ücret ayarlamaları umut ışığı. Ancak, kalıcı çözüm için mali disiplin, tarımda verimlilik ve küresel risklere (enerji fiyatları, ticaret savaşları) karşı esneklik şart. Vatandaş olarak bizler de tasarruf edelim, yerel üretimi destekleyelim. Her karanlık gecenin pırıl pırıl bir sabahı da olur.