Eskiden oy kullanmayanlara göstermelik para cezaları uygulanırdı. Şimdi böyle bir şey konuşulmuyor bile. Böyle olunca da 14 Mayıs seçimlerinde 8,5 milyona yakın kişi bile bile sandığa gitmiyor. Bir milyonu aşkın oy da geçersiz sayılıyor. Basit hesapla her 9 kişiden birimiz, siyaseti takmıyoruz. Ülkenin geleceği konusunda hiçbir gayretimiz, düşüncemiz, tasamız yok. Böyle bir ortamda seçim sonuçlarının sağlığı da tartışılır.  Önümde ilginç rakamlar var. Demokrasimizin en önemli seçimlerinden biri 1950 seçimleridir. Bu seçimlere katılma oranı yüzde 89.3 idi. 1987 seçimlerinde ise katılım rekoru kırıldı. Oran yüzde 93.38 olarak kayıtlara geçti. En az katılım olan seçim 1969 seçimleridir ve oran yüzde 64.34’tür. Keza 1977 yerel seçimlerinde seçmenlerin ancak yüzde 50.3’ü oy kullanmıştır. 1995’li yıllardan itibaren de seçimlere katılım oranı yüzde 84-86 arasında gelip gitmiştir. 14 Mayıs seçimlerinde de durum böyle. Oy kullanmamak, tepki değil sorumsuzluktur. Asla hoş karşılanamaz. “Keyif benimdir” demek de kurtarmaz kişiyi. Artık bu ülkede o kullanmayan o yüzde 11’lik kesimin hiçbir konuda ahkam kesme hakkı da kalmamıştır. 

Neden böyle bir harita oluşuyor?

Her seçimden sonra aynı görüntü. Trakya, Ege, Akdeniz ayrı renk, diğer bölgeler ayrı renk. Bu, 1980’den sonraki seçimlerin adeta klasiği gibi bir şey. Sosyal Demokrat partiler, Trakya, Ege ve Akdeniz’de kazanırken, diğer bölgeler, sağ görüşlü partilerce paylaşılıyor. Bu seçimde Ankara ve Eskişehir’le Güneydoğu ve Doğu Anadolu da Sosyal Demokratların elinde görünüyor. Her iki bölüm için de arada çıkış yapan, farklılık gösteren bir il yok. Çok ilginç ve aslında incelenmesi, tahlil edilmesi gereken bir şey. Sosyoekonomik nedenler, eğitim düzeyi ve gelenekler gibi faktörler mutlaka rol oynuyor ama kemikleşmiş bu görüntülerin aslında cesurca söylemek gerekirse riskleri de var. İktidara gelen siyasi partiler, hataya düşüyor ve hizmet politikalarını buna göre dizayn ediyor. Sonuçta rahatsızlıklar oluşuyor ve kısır döngü devam edip gidiyor. 

Tuncay Özkan meselesi

Tuncay Özkan’ın CHP’de yetkilerinin kısıtlandığı açıklaması bir hayli yankı yaptı. Vaktiyle Özkan için seslerini bile çıkarmazken bu defa ağızbirliği edercesine adama yüklendiler de yüklendiler. Tuncay Özkan da İzmir için bir ithal milletvekilidir. İzmir’le zerre kan bağı yoktur ama İzmir’in dizaynında hep baş rolde olmuştur. Onun CHP’ye zarar verdiğini geç anlamak, aslında CHP’ye ondan daha çok zarar vermektir. CHP’li belediyelerin en güçlü dayısı oydu. İddiaya göre; daha önce asansör kontrolleri Belediye ile Makine Mühendisleri arasındaki işbirliği ile yapılırken Özkan, perde arkasında kalıp And diye bir şirket kurmuş ve manileri toplamıştır. Yine iddiaya göre bir yerel gazetenin perde arkasındaki patronu da odur. Bu gazete CHP belediyelerine toplu satılmakta, belediyelerin reklamları o gazeteye yağdırılarak mangırlar yine aynı adrese yollanmaktadır. Bir videosunu izledim. Şöyle diyor: “Apo, Türkiye için bir şanstır” … Yeniden seçildi. Hem de çok kolay. Gücünü kullanarak. Ön seçim yapılsaydı tek oy almazdı, alamazdı. Onun yetkilerini kısıtlayan karar, 28 Mayıs seçimlerinde İzmir’in tablosuna etki yapabilir. 

Ortak payda

Kemal Kılıçdaroğlu da Sinan Oğan da sığınmacıların sınır dışı edilmesini istiyor. Sinan Oğan, sayıyı seçim çalışmaları sırasında 12 milyon diye açıkladı. Bu, çok önemli bir sayı ve her iki cumhurbaşkanı adayının da aynı paydada buluşması, 28 Mayıs seçimlerinde belirleyici olabilir. Çoğunluğu Suriyelilerden oluşan sığınmacıların, seçim sonuçlarını etkilediğine dair söylentiler var. Doğru, yanlış. Ama kafalardaki soru işaretleri, 28 Mayıs seçiminde çok önemli rol oynayacak diye düşünüyorum. Bu satırları kaleme alırken, Kılıçdaroğlu ile Oğan’ın bir araya gelmeleri ve bu konuyu konuşmaları da bekleniyordu. Konuşulan dil aynıysa çözüm de kolay olur.

Kabahat listelerde

Seçimlerde aday listeleri, ithal isimlerle doluydu. Seçmen, haklı olarak buna tepki gösterdi. Oy kullanmaya gitmeyen iki dostumun temel sebebi buymuş. “Adını sanını bilmediğim, bu kent için ne yapacağını kestiremediğim adaya oyumu niye vereyim ki?” diyor tepkili seçmenler. İzmir, bu anlamda garip bir kent yerine kondu. Seçilmeyi garanti etmek isteyenler, gelip burada ilk sıralara oturuyorlar. İzmirli gençlerin ise önü bir türlü açılmıyor. Bu ilk sıraya oturanlar, propaganda sürecinde çantada keklik gördükleri seçimi kazanabilmek için koşturmadılar bile. Seçim sonuçlarını garipseyenlerin bu tabloyu da irdelemelerinde fayda var.

İbrahim ORMANCI - Duvar Yazıları

Tavuk fiyatlarının durmadan zamlanmasına eşim benimle lades tutuşup artık söğüşlemeyeceği için üzülüyor! *** Seçim bir gün, geçim ise her gün! *** Seçimin 2. tura kalmasının en güzel yanı bekleyen zamların biraz daha bekleyecek olması! *** Türkiye'nin BEKA probleminden daha çok ZEKA problemi var kanımca! *** Uzay Yolculuğuna çıkacak Türkler yanlarında üç değerli şeyi alabileceklermiş. Bir koli yumurta, 5 litre sıvı yağ ve elbette de bir file kuru soğan. Daha ne olsun? *** Solcu bir insandım artık muhafazakar oldum. Olup bitenlere “Allahım aklımı muhafaza et” diyorum *** Aklını kiraya verenlerin apartmanı olsa kaç yazar!