Giderek karmaşıklaşan sağlık arayışımız ve endüstriyelleşme spiralinde kaybolmuş doğallık kavramımızın vizyonu bulutlu olabilse de derinlerde yatan amaç genellikle iyi olma durumu ve koşullarının, bunların gerçekliği şimdileri soyut olsa da, aranmasıdır. Sağlık, gündelik maksatlar veya yüzeysel kaygılar sebebiyle çıkılan arayışlarda tarih boyunca değişmiş bir yelpaze ile karşılaşmak mümkün. Ancak bu yelpazenin tüm etmenleri değişse bile ana hatlarının sabit kaldığı bu silsilede git gide daha da bilinçlendiği düşünülen bizlerin farkındalığının kavramakta güçlük çekeceği veya klasik duyu organlarımızla filtreleyemediğimiz unsurlar ve konseptler süregelmekte.

Bu bağlamda günümüzde kaçınılmazlığa yaklaşır derecede maruz kaldığımız mikroplastiklerden biraz da olsa saklanmanın yollarını kısmen kavrıyoruz. Fabrikasyon ürünler, ambalaj sistemleri ve plastik torbalama gibi modern beslenme döngümüzün ana parçalarından kopamasak bile bilinçli seçimler yaparak maruziyetimizi azaltabiliyoruz.

Ancak konu bir kademe daha küçük parçacıklara yani nanoplastiklere geldiğinde içgüdüsel tahminler dışında sistematik bir savunmanın olmadığını, en azından tüketici çemberinde, söyleyebiliriz. Nanoplastikler inanılmaz küçük boyutları nedeniyle canlı hücrelerinin içine kolaylıkla girebiliyor ve kan-beyin bariyerini rahatlıkla aşabiliyor.

Birçok mecrada bulunabilen nanoplastikleri çok büyük masraflar harcamadan tespit etmek ve nanoplastiklerin bulunduğu ortamları daha iyi anlamak amacıyla Alman ve Avustralyalı araştırmacılar tarafından yapılan yenilikçi bir araştırma, sadeliğin ne kadar akıllıca olabileceğini gösteren bir yöntem kullanıyor. Özel bir optik yaklaşım kullanarak hazırlanmış bir filtre, farklı boyutlarda çukurlar veya girintiler içeriyor ve nanoplastiklerin bu çukurlara düşmesini baz alıyor. Nanoplastik tanecikler yüzünden tıkanan bu çukurlar optik bir mikroskop tarafından rahatça seçilebilecek belirli renk ve parlaklıklara bürünüyorlar. Bu sayede araştırmacılar ölçüm yapılan ortamdaki nanoplastik miktarını ve boyutlarını öğrenebiliyor.

Araştırma şimdilik daha çok küresel parçacıkları ayırt edebiliyor olsa da, nanoplastiklerin ölçülmesi için elektron mikroskopları gibi karmaşık ve pahalı yöntemlere kıyasla büyük bir umut vaat ediyor ve bizlere belki de bu görünmez tehlikeden korunabileceğimiz bir geleceği gösteriyor.