Bu konuya farklı bir açıdan değindiğimi hatırlıyorum. İl ve ilçe örgütlerindeki yöneticilerin kendilerini üst düzey devlet görevlisi sanıp sağa sola emir yağdırabildiklerini gördüğümüz için istemesek de buna alıştığımızı vurgulamıştım.

Bu güç yapısı, giderek büyüyor ve önlenemez bir süreç yaşıyor.

Önceki yazılarımda; özellikle AK Parti’de çokça ayyuka çıkan bu modelle, Genel Merkez’in il ve ilçe örgütlerindeki yöneticileri onurlandırdıkları, onların da ‘bunun hakkını verdiğini’ belirtirken, atladığım şey, bunun tehlikelerine değinmemiş olmam.

Tek parti döneminde il valileri, aynı zamanda CHP’nin de birer il başkanıydı. Hem hükümetten, hem partiden talimat alıp onlara karşı sorumluydular. İşte bugün böyle bir tablo çıktı ortaya. AK Parti’nin il ve ilçe yönetimleri, hem hükümetin, hem devletin, hem de bağlı bulundukları siyasi partinin yetkileriyle donatıldılar. Akılları estiğinde valiyi, kaymakamı değiştiriyor, istedikleri makama istediklerini atayabiliyorlar. Öyle ki, merkezden izin istemiyor, Merkez’e durumu bildiriyorlar.

Bu, bir politikadır. O parti için pratik sunan pek çok artısı vardır mesela. Yerinde tespit, tabana dayalı olup olmasa da güçlü bir inisiyatif… Daha ne olsun?

Böyle bir düzende yaşıyoruz ve etrafımızda bu yüzden gördüğümüz gariplikleri bu nedenle anlamakta ve izah etmekte güçlük çekiyoruz. Burada liyakat, eğitim, vasıf, yakışma, donanım gibi aranması gereken özellikler de bulunmadığından işler daha da karmaşık olmaktadır.

Yapacağımız bir şey yok. Üçüncü dünya ülkelerinde halk hep iki sınıfa ayrılmıştır. Birincisi sıradan olanlar, ikincisi de elit olanlardır. Sıradan olanlar, elit olmak isterlerse ve elit olanlar da sıradan olmamakta direnirse çözüm yaşadığımız gerçek gibi olur, düğümlenir.

Demek ki iş geçmemiş…

Hafif Müzik Sanatçısı Asu Maralman, 50 küsur yıllık dostum, arkadaşımdır.

İkinci eşi rahmetli Orhan Şevki’nin orkestrasında yıllarca çalışmıştı. “Bal Gibi Olur” şarkısı bugün bile gündemdeki yerini koruyor.

Sanatçı, uzun yıllar sonra Kıbrıs’tan aradı. Sandım ki tatil yapıyor, “İyi tatiller” dileyecek oldum. “Hayır, ben burada senelerdir sahneye çıkıyorum” dedi.

Asu Maralman 1948 doğumlu. Yani tam tamına 77 yaşında. Bizde nice sanatçı (Ajda ve Erol Evgin hariç) daha 50 yaşına basmadan emekliye ayrılıyor. 77 yaşındaki bir Asu Maralman’ın sahne ve ses olgunluğunu tahmin ediyorum. Batıda bunun örnekleri var. Fransız Maurice Chevalier, 75 yaşına kadar, Edith Piaf, 78 yaşına kadar sahnede kaldılar. Sahnelerin gençlere emanet edilmesi güzel ama biraz da eskilere sahip çıkalım. Pop müzik sektörümüz, bu konuda çok acımasız. O yüzden Asu Maralman, kendisini anlayacak, dinleyecek bir kitle bulmuş, Kıbrıs’a gitmiş. İyi de etmiş. Darısı diğerlerinin başına.

Yayanın düş kırıklığı

Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde Hükümet, yaya geçitlerinde yaya geçiş üstünlüğünü ön gören bir genelge yayınlamıştı.

Tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sarı boyalı geçitte araçlar duracak, yayalar kasıla kasıla karşıya geçecekti.

Bu zevki zaman içinde bize çok gördüler. Bakıyorum, herkes eski hamam eski tas.

Şikayet edenler de, bir başka konudan şikayetçi. Karşı taraf, aracın plakasını, rengini, markasını istiyormuş ve de eğer mümkünse fotoğrafını.

Şikayet müessesesinin suyunu çıkaran bir toplum olarak bu talepler doğru ama, sorun çözümlenmiyor sonuçta. Her geçide değil ama bir kısmına kamera konarak yanlış yapanlara kesilecek cezalar kamuoyu ile paylaşılsa, belki yine başa döneriz.