Bugünkü yazımın konusu, muhtemelen Neolitik Çağ’da (Cilalı Taş Devri) M.Ö. 9000 yıllarında cilalı taştan yapılmış aletlerin geliştirildiği ve bu son buzul çağının sona erdiği dönemde başlamış olan insanlık tarihinde doğayı ehlileştirme ve toprağın verimliliğini insana yararlı kılma adına, Anadolu coğrafyasında da Milattan önce 7. Bin’den itibaren Neolitik Dönem’de başlamış olan tarım ve tarımsal üretim, varlık kaynağımız suyla birlikte günlük yaşantımızın ana kaynağı, olmazsa olmazımız tarım ve tarımsal üretim.

Mevcut tarım nüfusunun yaşlanması, tarım sektörünün yeteri kadar destek bulamaması, ekip biçtiğimiz tarıma açık topraklarımızın betonlaşarak, konuta dönüşerek yıldan yıla kaybı ve tarımsal üretimin her geçen yıl gerilemesi ve bunun sonucunda gıda enflasyonundaki artışın da devam ediyor oluşu, geniş halk kitlelerini birebir ilgilendiren, yaşamımızın en yakıcı konularından birisi.

Dünyanın en eski mesleklerinden birisi çiftçilik. Tarımsal üretim aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir kültür, binlerce yıllık deneyimler, uygulama ve birikimlerin sonucunun çiftçiler-tarımsal üreticiler tarafından kuşaktan kuşağa geçirilerek bizlere kadar aktarıldığı kültürel mirasın büyük oranda bugünlere taşındığı, dünyanın dört bir yanında yaşayıp hem ekonomik faaliyetlerini sürdürmek, hem de kültürel ve sosyal değerlerini koruyarak devam ettiren çiftçiler tarafından aktarıldığı ve taşındığı alanlardan birisi.

Hızla değişen ve dönüşen dünyamızda ve ülkemizde, çiftçilerin sayısında anlamlı, üzerinde hassasiyetle durulması gereken düşüşler gözlemlenmekte.

Tarımsal üretim özünde sabır, devamlılık ve dayanıklılık isteyen işlerin başında gelen, yaz-kış, soğuk-sıcak, kar-kış demeden yürütülmesi gereken işlerin başında gelen bir uğraşı.

Yapılan araştırmalar ve bunların sonucu oluşan tespitler ülkemizde 2004-2024 yılları arasında, aralarında ekilen, nadasa bırakılan tarlaların yanı sıra çayır ve meraların da bulunduğu tarımsal alanlarımızın yüzde 6.3, yani 2.6 milyon hektarlık tarımsal alanın üretim dışına çıktığı, bu gerilemede ekonomik faktörlerin, artan enflasyon ve girdi maliyetlerinin yüksekliği, döviz kurundan kaynaklı maliyetlerin yüksekliği ve iklim değişikliği gibi ana etkenlerin etkili olduğu bir vakıa.

Geçtiğimiz günlerde benim de katılımcıları arasında olduğum, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, kendi ev sahipliğinde düzenlenen, 22 ilçenin ziraat odalarının temsilcileri ile buluştuğu, ana konusu tarım sektörünü geleceğin krizlerine hazırlamak, tarım ve hayvancılıkta daha modern teknikleri kullanmak için yapılması gerekenler ve işbirliği olanaklarının değerlendirildiği, bütün bunlardan ayrı olarak gıda sağlığı ve gıda krizine karşı alınacak önlemlerin üzerinde durulduğu toplantıda, İzmir’in, Türkiye’de tarımda en fazla üretim yapan şehirlerden birisi olduğunu anımsatarak “Hayvansal üretimde İzmir genellikle birinci sırada ve İzmir bir tarım bölgesi, aynı zamanda Ege Bölgesi’nin başkenti. İzmir’de yapılan her şey bölgenin bütününe ya zarar veriyor, ya da büyük yarar sağlıyor, etkileşimi çok güçlü. O nedenledir ki, tarım konusu ciddiye alınmalı. Öncelikle kuraklık, aşırı sıcaklar, don olayları. Bunların hepsi normal olmayan iklim koşullarının ortaya çıktığı durumlar ve bunlar bitmeyecek. O nedenledir ki, bu konuda bir yol haritası oluşturmak gerekiyor” diyerek konunun altını kalın çizgilerle çiziyordu.

Sonraki yazılarımda da aynı konuyu işleyerek üzerinde önemle durmaya devam edeceğim.

İklim krizi nedeniyle gelecekte bugünkü gibi tarım yapamayacağız. Yazımın sonunda diyorum ki; “Şimdilik kaydıyla yeni şartlara göre tarım yapmak, uygulamaları arasında organik, entegre ve agro ekolojik tarımın ve doğal kaynakların etkin kullanımını teşvik eden yöntemlerin bulunduğu, toprak erozyonunu azaltan, su kaynaklarını koruyan, biyoçeşitliliği artıran, üretimde kimyasal gübre ve pestisit kullanımını azaltan ve azaltmayı hedefleyen yöntemlerin bulunduğu, bütün bu faktörleri birleştirirken, tarımsal üreticinin gelirini de artırarak tarım sektörünün üretkenliğini de sürdürmek hedefinde olan, gelecek kuşakların da tarımsal kaynaklardan yararlanabilmesini sağlayacak uzun vadeli çözümler sunan sürdürülebilir tarımı uygulamak zorunluluk haline gelmiştir”