Hayatta sıkça karıştırılan iki kavram vardır: Erkek olmak ve adam olmak.

Oysa aralarındaki fark siyahla beyaz kadar keskindir. Erkeklik biyolojinin işidir; kromozomların, hormonların, genetik şifrelerin bir oyunudur. Tıpkı bir ağacın kökleri gibi doğuştan gelir. Erkek olmak için hiçbir çaba gerekmez. Doğarsınız ve nüfus kâğıdınıza “erkek” yazılır. Hepsi bu…

Ama adamlık öyle değildir. Adamlık bir duruştur, bir terbiyedir, bir karakter inşasıdır. Erkek olarak doğmuş olabilirsiniz, ama adam olmak için çelik gibi bir irade, vicdan ve ahlak gerekir. Adamlık, incelmiş insan olma hâlidir. Ve unutmayalım: Adamlığın cinsiyeti yoktur; kadın da adam olabilir, erkek de. Çünkü adamlık kasla, hormonla değil; yürekle, sözle, özle ilgilidir.

Ne güzel söylemiş eskiler: “Nice adamlar gördüm, üstünde elbise yoktu; nice elbiseler gördüm, içinde adam yoktu.” Bu söz kuru bir vecize değil, hayatın ta kendisidir. Çevremize bakın: Elbiseleri şık, makamları yüksek, etiketleri büyük nice “erkekler” var… ama içlerinde zerre kadar adamlık yok. Çünkü adamlık, üzerindeki ceketle değil; omuzladığın sorumlulukla ölçülür.

Türkiye’de her gün haberlerde görüyoruz: kadın cinayetleri…

Oysa bunlar sadece bireysel öfke patlamaları değil; erkekliğin yanlış anlaşılmasından doğan toplumsal bir yaradır. Karısını, sevgilisini, kızını öldürenler “erkek” olabilir ama asla “adam” değildir. Çünkü adamlık, can almakla değil; cana sahip çıkmakla ölçülür.

Düşünün: Ahmet Miguzzi’nin ailesini tehdit edenler, sokağa tükürüp çevresine korku salmaya çalışanlar, karakterinden değil makamından güç alanlar… Bunlar “erkeklik” kisvesi altında dolaşan ama adamlıktan nasibini almamış kişilerdir.

Oysa bir adamın kabadayılığı yumruğunda değil, verdiği sözünde saklıdır.

Bir adamın en büyük silahı, vicdanıdır.

Bir adamın ağırlığı, ağzından çıkan lafın arkasında durmasıyla ölçülür.

Çünkü adamlık şiddetle değil; adaletle, güvenle, merhametle ortaya çıkar.

Adam dediğin, güçsüze kol kanat gerendir.

Adam dediğin, sözüyle özü bir olandır.

Adam dediğin, menfaatine ters düşse bile doğrudan şaşmayandır.

Erkek kasıyla övünür, adam vicdanıyla.

Erkek bağırır çağırır, adam sustuğunda bile ağır basar.

Erkek çıkarı için şekil değiştirir, adam sözünden dönmez.

Baba olup çocuğuna şiddet uygulayan erkek olabilir, ama adam değildir.

Eşini aşağılayan erkek olabilir, ama adam değildir.

Dostunun zor gününde arkasını dönen erkek olabilir, ama adam değildir.

Bugün sokaklarda, ekranlarda, kürsülerde çok erkek görüyoruz. Ama asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, adam gibi adamlardır. Çünkü erkeklik kasla ölçülür, adamlık ise yürekle. Erkeklik doğuştan gelir, adamlık ise ömür boyu verilen sınavlardan geçerek kazanılır.

Erkek olmak, doğumun getirdiği bir yazgıdır; nüfus kâğıdına düşen bir kelimeden ibarettir. Ama adam olmak… işte o, ömür boyu verilen bir imtihanın adıdır. Erkek gücünü kaslarından, makamından ya da soyadından devşirir; adam gücünü vicdanından, adaletinden ve verdiği sözden alır. Erkek öfkesini yumrukla, bağırarak dışa vurur; adam ise suskunluğunda bile dağ gibi ağırdır. Erkek menfaati uğruna şekil değiştirir, sözünden döner; adam menfaati zedelenmiş olsa da doğrudan ayrılmaz, sözünün eri olur. Erkek kadına, çocuğa, güçsüze baskı kurabilir; ama adam onların üstüne değil, üstlerine gölge etmeyecek bir çınar gibi yanlarına düşer. Erkek başarıyı malda, makamda, gösterişte arar; adam ise güveni, emeği, insanlık değerini ölçü kabul eder. Erkeklik doğuştan gelir, ama adamlık bir seçimdir; irade, emek ve yürek ister. Erkek baba olabilir; fakat her baba adam olamaz. Çünkü erkek çoktur, ama adam… adam az bulunur.

Ve işte hayatın en yalın özeti: Erkek doğduysanız, adam olabilmeniz dileğiyle.