Ruhun gıdası müziktir. Bana sorarsanız bir tek müzik de değil, sahne de çok önemli bir etkendir. Yeni yıla başlarken kendime, bu yılı kültür sanat anlamında kendimi geliştirmeye adayacağıma dair söz vermiştim. Yeni yıl kararlarına inanır mısınız bilmiyorum, ancak ben inanıyorum. Dolayısıyla bu yılın ilk ayında kültür sanat anlamında neler yapabilirim üzerine bolca kafa yordum. Kendime bir kitap okuma hedefi belirledim. Bunun yanında da uzun zamandır izlemediğim kadar tiyatro izlemeye karar verdim. İlk adım olarak da ocak ayı içerisinde her hafta sonu bir tiyatro izleme hedefi koydum. İlk izlediğim tiyatro oyunu ise İzmir Devlet Tiyatrosu’nun oyunlarından biri olan “Lysistrata” oldu. Bolca güldüğüm, tarihi dokuların ve müziğin ön planda olduğu oldukça güzel bir oyun izledim. Bugün de sizinle bu oyunu, tarihini ve oyun hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Dilek Köşe Foto (2)

Oyunun konusu şöyle; Atina ve Sparta arasında yıllardır süren savaşın sona ermesi için kadınlar birlik olur. Hem kadına dair toplumsal algıyı değiştirmek, saygınlıklarını geri almak, hem de devlet ve aile yönetiminde söz sahibi olmak adına bir grev başlatırlar. Lysistrata, erkek egemen toplum düzenine bir son vermek için ülkenin dört bir yanından gelen kadınları toplar, erkeklere karşı direnişlerini başlatır. Kadınlar tarafından ülke hazinesi ele geçirilir, savaş sona erene dek eşlerle yatakları ayırmaya ant içilir. Şartlar her iki tarafı zorlasa da çetin bir mücadele verilir. Pekii Lysistrata, kim tarafından yazılmış ve ilk olarak nasıl sahnelenmişti?

Lysistrata, Aristofanes tarafından MÖ 411 yılında yazılmış, tek perdelik, seyirlik bir oyundur. İlk defa MÖ 411 baharında sahnelendiği düşünülen oyun, tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından birisi kabul edilir. Erkeklerinin savaştan dönmelerini beklemekten usanan kadınların savaşa son vermek için savaş bitene kadar erkeklerle yataklarını paylaşmama kararı almaları ile gelişen olayları konu alır. Yazarın en iyi kurulmuş, en insani komedyası olarak bilinen oyun, dünyanın birçok ülkesinde yüzlerce tiyatro topluluğu tarafından sahnelenmiştir. Eser, 1983 yılında Türkiye'de başrolünü Şener Şen'in oynadığı “Şalvar Davası” adlı filmle sinemaya, 1987’de Alman çizer Ralf König tarafından çizgi romana, 2005’te Amerikalı besteci Mark Adamo tarafından operaya uyarlanmıştır. İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sergilenen Lysistrata ise Ergun Sav’ın çevirisi ve Sabri Özmener’in yönetmenliğiyle birlikte günümüz konularıyla harmanlanarak sahnelenmektedir. Başrol ve oyuna adını veren Lysistrata rolüne ise Işın Karakan Yıldız hayat vermektedir. 

Dilek Köşe Foto 2-1

Oyun, müziklerle renklendirilen, kostüm ve sahne tasarımlarıyla da oldukça ilgi çeken bir iş olmuş. Bolca kahkahaya yer verilen işte, birçok duygu bir arada yaşatılmış. Oyunun konusu da aslında tam da şu anki dünya düzeninde yaşananlara tarihten yakalanan izlerle değinerek, tam yerinde ve zamanında sahnelenmiş. Uzun tiratların bulunduğu oyunda tek sıkıldığım nokta, konuyu anlatmak için uzun uzadıya geçen monologların bulunması. Bir diğer eleştirim ise seyirciyi de oyuna dahil etmek istercesine koltukların arasından geçerek sahneye çıkılması. Elbette bu yöntem oyuna güzel hareketler katabilecek olsa da, oyunun içerisinde defalarca kez yapılması bir noktada beni sıktı. Ancak oyunun diğer tüm dinamikleri oldukça güzeldi. Dediğim gibi kostüm tasarımları, sahne tasarımları oldukça başarılıydı. Keyifli vakit geçirilebilecek, güzel bir oyun olmuş. Siz de bu ay güzel bir tiyatro oyunu izlemek istiyorsanız, Lysistrata’ya bir şans vermenizi öneririm. Yalnız elinizi çabuk tutun, İzmir Devlet Tiyatrosu’nun oyunlarına biletler çok hızlı bir şekilde tükeniyor. İyi seyirler..