“Zulüm ile abad olanın, sonu berbat olur.” — Hz. Ali

1925 yılında Adolf Hitler’in kaleme aldığı Kavgam kitabı, yalnızca bir otobiyografi değil, insanlık tarihine kara bir leke gibi düşen bir nefret ideolojisinin manifestosudur. Yahudi halkını "parazit", "toplumun düşmanı", "dünya düzenini bozan sinsi bir yapı" olarak tanımlayan Hitler, onların Filistin topraklarında bir devlet kurma fikrini de küresel bir tehdit olarak görüyordu.

Hitler’in "Yahudi Sorunu" diyerek kurguladığı düşmanlık, milyonların ölümüyle sonuçlanan Holokost’a zemin hazırlamıştır. Ancak trajik olan, 20. yüzyılda bu vahşeti yaşamış Yahudilerin, 21. yüzyılda aynı dili yani Hitler dilini bu kez kendinden zayıfa karşı kullanıyor olmasıdır.

Artık İsrail, Hitler olmuştur…

Hitler Kavgam’da şunları yazar: "Yahudi, devleti bir araç olarak kullanır; asıl amacı, dünya egemenliğidir.” Bu söylemler, Hitler’in Yahudi halkını yalnızca Almanya’ya değil, insanlığa karşı bir tehdit olarak konumlandırdığını gösterir.

Bugün Gazze’de, Batı Şeria’da, Kudüs’te, İran’da yaşananlar yalnızca birer siyasi çatışma değildir; bunlar aynı zamanda kolektif hafızanın inkârıdır. Hitler’in Kavgam’da eleştirdiği Siyonizm’i, "dünya egemenliği planının parçası" olarak gören bakış açısı, Yahudi halkının uğradığı zulmü meşrulaştırmaz. Ancak, İsrail’in politikaları, uluslararası hukuk normlarını hiçe sayan yerleşim planları, sivil halka yönelik saldırıları ve sistematik hak ihlalleri, "tarihten ders almanın" ne yazık ki sadece bir klişe olarak kaldığını gösteriyor.

Yahudi üssü…

Hitler, Kavgam’da Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasının "dünya üzerindeki Yahudi tahakkümünün üssü" olacağını öne sürmüştü. Ona göre bu devlet, küresel bir tehditti. Gerçek şu ki, her halkın güven içinde yaşama hakkı vardır. Ancak bu hak, bir başka halkın varlığını yok sayarak, çocukların üzerine bombalar yağdırarak, kadınları evsiz bırakarak elde edilmez.

Ve tarih, kara bir ironiyle döndü: Hitler’in tahayyül ettiği o devlet, 1948'de kuruldu. İsrail adıyla doğan bu ülkenin, yeryüzünde barışın ve güvenliğin temsilcisi olması beklenirdi. Ancak geldiğimiz noktada İsrail devleti, Hitler’in betimlediği karanlık güç tasvirini neredeyse kendi eylemleriyle gerçekleştiren bir şiddet makinesine dönüştü.

Tarih kendini tekrar ederken, bu kez seyirciler çok daha kalabalık.

Bugün, süper güce dönüşmüş İsrail ordusunun, hukuk tanımaz tavırları, istediği zaman istediği gücü kullanma ukalalığı artık bir savunma değil; bir saldırganlık, bir etnik temizlik girişimi olarak değerlendirilmelidir.

Uluslararası Af Örgütü’nün raporu açık: İsrail, sivil altyapıyı hedef alıyor; okullar, hastaneler, camiler yıkılıyor.

Yahudi halkı, tarihte tarifsiz acılar yaşamış bir millettir. Ancak acı, ahlaki bir üstünlük sağlamaz; zulmü meşrulaştırmaz. İsrail devletinin, ırkçılığı yaşamış bir halkın temsilcisi olarak, en başta adaletin ve barışın sözcüsü olması beklenirdi.

Kavgam kitabında "Yahudi sorunu" olarak görülen olgu, aslında bir nefretin yansımasıydı. Bugün Ortadoğu’da yaşananlar ise bir adalet sorunudur.

Hitler’in çizdiği "dünyayı ele geçirme planı kuran sinsi Yahudi" imajı, bugün bizzat İsrail’in uygulamalarıyla besleniyor.

Tarih, zalimin kimliğine göre değil; mazlumun gözyaşının renginde yazılır.

Dün zulmü görenler bugün maalesef zulüm ediyor… İsrail devleti, maalesef "güvenlik" adı altında uluslararası hukuku ve insan haklarını yok sayan bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Zulüm, sadece zalimi tarif etmez; seyirci kalanları da tanımlar.

Ylz der ki: Zulüm kimden gelirse gelsin, karşısında olmak insanlık görevidir.

Bu yazı bir halkı savunmak ya da bir devleti karalamak için yazılmadı. Bu yazı, insan olmanın sorumluluğundan kaçmayanlar için yazıldı.