İnsan ırkının uzun zamandır nesilden nesile aktardığı pek çok özellikten biri olan korku, bazen somutluğu sorgulanabilir olduğu için göz ardı edilse de bilinen tarihimizin ve gündelik yaşamımızın içinde yadsınamayacak bir faktördür. Günümüzde biyolojik olarak açıklanma yolunda ilerleyen bu duygu veya durum yıllar boyunca farklı öyküler ve semboller ile soyumuzun bilinç altına işlemiştir. İçgüdüsel tetiklenmeler ve kişisel tecrübelerden doğan hatıralardan dallanarak etkisini gösteren korku, hayatımızdaki diğer her şeyle iç içedir. Kimi anlatılar korkuyu ve dolaylarını ait oldukları kültürlere ilişkin doğa olayları, afetler, hayvanlar ve başka varlıkları kullanarak somutlaştırmaya çalışmıştır. Bu hem korku içerikli anıların toplumların psikolojisine dayatılmasını hem de bazı kavramların daha da yüceltilmesini sağlamıştır. Kimi araştırmacıya göre Tufan mitleri, tanrı veya tanrıların öfkeleri gibi konseptler buna birer örnektir. Dünya çapında pek çok kültürde karşılaşılan ve ejderha olarak andığımız varlıkların yırtıcı hayvanlar gibi uzun pençe ve dişleri olması, yırtıcı kuşlar gibi kanatları olması sayesinde insanoğlunun ulaşamadığı ve kendinden üstün güçlere atadığı göklere ulaşabilmesi, bizlere zarar verebilme gücüne sahip ateşi üfleyebilmeleri veya kontrol edebilmeleri, yani insana uzun zamandır tehlike yaratmış olan canlıların ve durumların özelliklerini taşımaları korkunun hikayeler içinde nasıl işlenebileceğini gösterir. Ejderhanın karanlık, ışıksız bir mağarada ya da ıssız bir dağın tepesinde yaşaması gibi durumlar da benzer şekilde yorumlanabilir. Geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir araştırma korkudan doğan anıların hafızamızdaki diğer anılara kıyasla neden daha çarpıcı ve canlı kaldığı konusu hakkında çalışmalar yapmış olan bir takım bilim insanının ulaştığı sonuçları içermekte. Beynin duygusal merkezi olarak bilinen “amigdala” adlı kısmındaki korkudan doğan anıların oluşumunu inceleyen ekip bu tip anıların daha “derine” işlenmesinin sebebini bulduklarını düşünüyor. Yüksek stres anında salgılanan noradrenalin hormonunun amigdaladaki bir grup nöronu etkilemesiyle tekrar tekrar oluşan elektrik yük boşalmalarının beynin osilasyon frekansını değiştirmesi bir uyarı durumu yaratarak korku içerikli anıların oluşmasını sağlıyor. Kısacası aşırı strese sebep veren durumlarda beyin bir bölümünü, yaşananları daha derine kazımak için hazırlıyor. Araştırmacılar bu sistemi anlamanın pek çok yararı olmasının yanı sıra “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” gibi durumların daha iyi anlaşılmasını olanak tanıyabileceğini düşünüyor.