Son zamanlarda maruz kaldığımız iklim değişiklikleri ve kuraklıklar göz önünde bulundurulduğunda doğanın döngüsü ve çevremizin yadsınamaz etkilerinin önemi bir kez daha içtenlikle vurgulanmış oluyor.
Varoluşumuzun temeli olan suyun doğadaki değeri ve kudreti ile modern yaşantımızın kontrollü suya bağımlı yapılaşmasının kırılganlığını kavramak oldukça büyük bir önem taşıyor.
Dünya’nın en büyük yağmur ormanı olarak kabul edilen Amazon, içinde barındırdığı çeşitli canlılar ve ilginç sistemleriyle insanları etkilemeye devam ediyor. Araştırma yapmanın oldukça zorlu olduğu bu vahşi ve devasa bölgedeki canlılar, yaşamın kıvılcımını gösterir nitelikte yöntemler ile varoluş döngülerini sürdürüyor ve destekliyorlar.
Yakın zamanda gerçekleştirilen bir araştırma, farklı rakımlarda bulunan ve su kaynaklarına farklı mesafelerdeki ağaçları inceledi. Bu araştırmanın amacı, kayda değer yağmur veya sel durumlarının yaşanmamış olduğu kurak bir dönemin ardından ağaçların suya nasıl eriştiklerini anlamaktı. Araştırmacıları şaşırtan bulgu ise kuraklık dönemlerinde, ağaçların su kaynaklarına yakınlıkları fark etmeksizin, su ihtiyacının büyük bölümünün toprağın en üst 50 cm derinliğinden karşılaması oldu. Bu durumu daha da ilginç kılan ise toprağın bu üst katmanlarında bulunan suyun yakın zamanda yani kurak dönemde yağan yağmurların suyu oluşu.
Bu durum daha önceki bir grup araştırmayı ve öne sürülen fikirleri destekliyor ve Amazon’un adeta akıllı bir yağmur makinesi gibi çalışabildiğini gösteriyor: Kurak dönemlerde ağaçların suyu hızlıca çekip havaya geri vermesi mekanizmasına dayalı bu işleyiş, bu periyodlarda yağan yağmurun çok büyük bölümünün yakın zamanda geri dönüştürülmüş nemden oluştuğunu gösteriyor. Yani ağaçlar suyu hızla emip, atmosfere geri salıyor ve ardından bu su, yağmur olarak tekrardan ağaçlarla buluşuyor ve bu işlem ihtiyaç olan zamanlarda daha sık gerçekleşiyor.
Araştırmacılar her ağaç türünün bu döngüye aynı miktarda etki sağlayıp sağlamadığı sorusunu yanıtlamak için ağaçların hidrolik bir sistem gibi suyu hızlıca ve tıkanıklık yaşamadan taşıyabilme özelliklerine odaklandılar. Analizlere göre hidrolik tıkanmaya karşı daha yüksek direnç gösteren türler, topraklar kurudukça terlemeye devam edebilir ve bu nedenle sığ topraklara yakın zamanda düşmüş olan yağmurdan faydalanabilirler. Daha az dirençli türler ise kuraklığa daha duyarlıdır ve kararlı rezervlere erişme amaçlı derin köklerini daha yüksek oranda kullanmak durumundadırlar.
Bu bilgiler ışığında bazı acı gerçekler de ortaya çıkıyor. Endüstriyel amaçlar ile Amazon’da gitgide daha fazla ağaç kesilmesinin sadece ağaç sayısını azaltmakla ve çevreye gözle görünür zarar vermekle kalmayacağını, ayrıca bölgedeki yağışları da dolaysız olarak etkileyeceğini ve yağış döngüsünü de kaçınılmaz olarak bozacağını göstermektedir.