TCMB Başkanı Fatih Karahan bir sosyal medya mecrası üzerinden son ekonomik gelişmeler ve Merkez Bankası’nın yaklaşımları, enflasyon ve faiz politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Açık iletişim ve hesap verme sorumluluğu bakımından bu değerlendirmeler önemli bir gelişmedir. Ekonomi iletişimi açısından da hayati öneme haiz bir etkileşim olarak görülmelidir.

Fatih Karahan, enflasyonun “vücutta uzun süre kalan bir virüs” gibi olduğunu, doğru reçetenin uygulandığını, ancak etki süresinin bünyeden bünyeye değiştiğini vurguladı. Hedef hâlâ tek haneli enflasyon ve nihai olarak % 5’te kalıcı fiyat istikrarı olduğunu ifade etti.

Şüphesiz bu sürecin bir takım önemli çıktıları var, onlara bakıldığında:

Brüt rezervler 80 milyar $, net rezerv iyileşmesi ~120 milyar $,

KKM bakiyesi 140 milyar $’dan 600 milyon $’a indi.

Enflasyon % 75’te sınırlanıp % 33’ün altına çekildi.

TL mevduatın bankacılık sistemindeki payı % 30’lardan % 60’lara yükseldi. TL tercihi, faizler düşerken bile artmaya devam ediyor. Milli paraya yönelme para ikamesi sorununa fırsat vermiyor.

Enflasyon sadece ekonomik bir olay değil elbette. Algılar ve olguları da kapsayan bir durum. Beklentiler var: işçilerin, üreticilerin, mülk sahiplerinin ve halkın beklentisi farklı… Önemli olan bu beklentilerin olumlu yönde seyretmesi…

Mevcut durum bunun en önemli göstergesidir. Gelişmeler, her bir fikrin bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Umut da var umutsuzluk da; kötümserlik de var iyimserlik de. Haliyle beklentilerin olumluya dönmesi gelişmelerin iyi yönde seyretmesinde etkili olacaktır.

Karahan, son dönemde dezenflasyonda istenmeyen ama görülen bir yavaşlama olduğunu kabul etti. Eylül sapmasının büyük kısmı geçici (gıda-kuraklık + eğitim ücretlerinin tek aya yığılması). Kasım öncü verileri ise dezenflasyonun yeniden hızlanacağını gösteriyor. Kira enflasyonu % 4’ün altına indi, hizmet enflasyonu % 70’lerden % 44’e geriledi; bu iki kalem gelecek düşüşte önemli rol oynayacak.

Faizler yüksek, şirketler finansmana erişimde güçlük çekiyor. Ancak başkan, yüksek faiz ortamının “zenginleri daha zengin yaptığı” görüşünü reddetti. Bankacılık sisteminin net faiz ödemelerinin tüketime etkisi yok denecek kadar az; tüketimi en çok düşüren kesim ise üst % 20 gelir grubu oldu. Politika faizindeki indirimlerin (son dönemde ~9,5 puan) piyasa faizlerine (kredi ve mevduat faizleri ~11 puan düştü) büyük ölçüde yansıdığını, parasal aktarımın sağlıklı çalıştığını belirtti.

Ancak şirketler hâlâ yüksek kredi faizlerinden şikâyetçi. Karahan bunun temel sebebinin enflasyon beklentilerinin hâlâ yüksek olması olduğunu söylüyor: Uzun vadeli kredi fiyatlamaları politika faizinden değil, beklenen enflasyondan belirleniyor. Beklentiler bozulduğu dönemlerde (örnek: 2024’te 5 puanlık indirime rağmen ticari faizler 4-7 puan artmıştı) aktarım tersine dönebiliyor.

TCMB ya da Merkez, “Tek öncelikli hedefimiz fiyat istikrarı” mottosuyla enflasyon beklentilerinin iyileşip, piyasa faizlerinin düşeceği yönündeki kanaatini tekrar etmiş görünüyor. Bu sayede şirketlerin finansmana erişiminin rahatlaması bekleniyor. Merkez şimdilik ihtiyatlı ve veri odaklı politikalar üretmeye çalışıyor. Enflasyon patikası ve beklentiler faiz kararlarının ana belirleyicisi olacaktır. Sonuçta Merkez, “Reçete doğru, rezerv ve TL güveni geri geldi, dezenflasyon sürüyor ama beklentilerin tam yerine oturması zaman alıyor.” diyerek fon talep eden herkese finansman maliyeti ve enflasyonun ancak beklentiler kalıcı olarak düştükten sonra gerileyebileceğine dikkat çekti.

Konuşmanın özü açıklama ve bilgilendirme bağlamında önemli idi. TCMB’nin yapıp ettiklerini bilgilendirmesi ekonomi iletişimi bakımından da hayati önemdedir. Bütün bir ekonomi yönetiminden de bu süreçlerin açıklıkla yönetilmesi beklenir.