Bu satırları sana, her 10 Kasım sabahı olduğu gibi, duran bir saatin içinden yazıyorum. 9’u 5 geçe bir sessizlik çöker ya ülkenin üstüne; aslında o sessizlik değil, senin sesinin yankısıdır. Zaman, o anda bize susmayı değil, seni dinlemeyi öğretir. Çünkü sen sustuğunda bile düşünmeye devam ettin; çünkü fikir ölmezdi, beden ölse de.

Bir ulusun kalbine kazınmış bir düşünce gibi yaşıyorsun bizde.
Kimi zaman bir öğretmenin tahtaya yazdığı harfte, kimi zaman bir köylü kadının tarladaki direncinde, kimi zaman bir çocuğun Cumhuriyet Bayramı’nda gözlerindeki ışıltıda… Her yerde varsın. Çünkü sen, sadece bir lider değil; insan aklının ve iradesinin nelere muktedir olduğunu gösteren yaşayan bir fikirsin.

Paşam, bazen düşünüyorum:
Bir insan nasıl ölmez?
Belki de cevabı sensin.
Ölmemek, adının caddelerde, heykellerde, marşlarda kalması değil.
Ölmemek, düşüncenin bir başka düşünceye ışık olabilmesidir.
Senin ışığınla biz hâlâ yürüyoruz. Bazen sendeledik, bazen unuttuk, ama senin o “en büyük zafer, cehalete karşı verilen savaştır” sözün hep yankılandı içimizde.

Ve evet Paşam, senin yalnızca evlat edindiğin kızların yoktu.
Afet’in, Sabiha’nın, Ülkü’nün, Nebile’nin yanında; senin gönlünden yetişen, yüreğine sığınan bir sürü çocuğun vardı bu ülkede.
Kimi seni kitaplarda tanıdı, kimi bir fotoğrafta, kimi bir öğretmenin sesinde…
Ben de o çocuklardan birisiyim Paşam.
Senin “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” diye tarif ettiğin kuşaktanım.
Sana doğrudan yetişemedim belki, ama Cumhuriyet’in bana sunduğu eğitimle, düşünceyle, özgürlükle senin öğrencin oldum.
Ben de senin o çok sayıdaki “manevi evlatlarından” birisiyim — kalemimle, inancımla, öğrettiklerinle büyüdüm.

Bugün yine saat 9’u 5 geçe duracak.
Ama biz biliyoruz ki, zaman senden sonra hiç durmadı.
Her yeni fikirde, her genç yüzünde, her özgür cümlede yeniden yürümeye başladı.
Ve belki de ölümsüzlük dediğin şey budur:
Zamanın bile eğildiği bir bilinç olmak.

Sana bu mektubu, artık bir yurttaş, bir öğretmen, bir kadın ve bir çocuk olarak birden yazıyorum.
Çünkü sen, bizden “bir kişi” olmayı değil, “bir millet” olmayı istedin. Ve biz, her eksikliğimizle, her inadımızla, her umudumuzla hâlâ o milleti kurmaya devam ediyoruz.

Işıklar içinde uyu değil Paşam!
Işık olarak kal.
Biz o ışığın yönünü şaşırdığımızda yine sana bakarız.
Çünkü senin yolun, hâlâ en aydınlık yoldur.

Saygı, sevgi ve minnetle,
Yeliz