Yeşil dönüşüm, karbon fiyatlandırma ve emisyon ticaret sistemi ile ilk akla gelen “maliyet” olmaya başladı. KOBİ'ler bunu yük olarak görür de üretim kapasitesinde daralmaya gider, rekabet gücü azalır ve istihdamda da gevşeme olursa… Bu durum nereye varır? İşte bu istenmeyen bir sonuç.
O zaman anahtar cümleye geldi sıra: "Çevresel hedeflere ulaşırken ekonomik istikrar da gözetilmeli." Bu bir bakıma iki zıt durumun aynı anda yaşanması anlamına da geliyor. Bunun için başta uygun “bilgi” seviyesi, teknoloji, işgücünün bilinçlenmesi ve uygun girdiler gündeme gelmektedir. Bu başlıkların içeriği tek tek ele alındığında bunun bir değişim ve işyeri ile iş kültürünün doğru orantılı etkilendiği görülecektir.
BM’nin 2030 yılına kadar gerçekleştirmeyi amaçladığı,17 sürdürülebilir kalkınma hedefi hâlâ güncelliğini korumaktadır. Devletler gibi iş dünyası da buna destek vermektedir.
Çevre ve iklim değişikliği konuları dünyada, 1980 sonrasının en önemli gündemi olmuştur. Özellikle son 10 yıldır, Paris İklim Anlaşması'yla başlayan süreç, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına odaklanmış durumdadır. Her bir ülkenin de “Karbon Nötr” hedefine giden yolda taahhütleri bulunmaktadır.
“Havuç - Sopa” uygulaması burada da kendini göstermiştir. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik en önemli araçlardan birisi "karbon fiyatlandırması” ile “sınırda karbon düzenlemesi” olacaktır.
Karbon düzenlemesi, bir ürün veya hizmetin üretimi sırasında ortaya çıkan karbon emisyonları karşılığında, “kirleten öder” mantığıyla belirli bir bedelin ödenmesidir.
Konu buraya geldiğinde gelişmiş sanayi ülkelerinin asıl kirleten olduğu ve bu seviyeye gelmek için çevreye büyük zararlar verdikleri tartışılmaktadır. Onların kirleterek yakaladıkları bu gelişmişlik seviyesinin bedeli bugün, henüz sanayileşmemiş ülkelere ödetilmeye çalışılmaktadır.
Ancak şu da bilinmeli, çevre de bizim değerimiz ve varlığımızdır. Onu korumak hepimizin sorumluluğunda olmalıdır. Bütün yaşanan bugünün olumsuzlukları, bir iklim değişikliğine değil bir iklim krizine gebedir. Bu krizi yönetmek adına "karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi" uygulamadadır.
Avrupa Birliği bunu "Yeşil Mutabakat" adıyla yürürlüğe koymuştur. 2030 yılına kadar % 30’a daha sonra da 2035’te Karbon nötr hedefine odaklanmıştır. Bunun için "Sınırda Karbon Düzenlemesi" 1 Ocak 2026'dan itibaren uygulanacaktır. Hal böyle olunca AB ile olan ihracatımızın da etkilenmesi söz konusu olacaktır. AB ile % 50 seviyesini bulan ihracatımız 2024 yılında 110 milyar dolar kadardır.
'Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması' özellikle 6 sektör için hayati öneme sahiptir: Demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen ile tekstil ve hazır giyim sektörleri… Bunlar yeşil dönüşüm sürecinden en fazla etkilenecek sektörlerdendir. 2023’te karbon ticareti 104 milyar dolara ulaşmıştır.
Bu sürecin de kendine göre riskleri bulunmaktadır. Başta jeopolitik gerilimler, ABD’nin anlık ve akşamdan sabaha değişen dış ticaret politikaları, küresel ekonomik belirsizlikler, yüksek finansman maliyetleri, artan üretim giderleri ve daralan iç talep reel sektörün karşısında giderek büyüyen bir sorundur. Bu süreçlere uyum bakımından çeşitli finansman imkanları oluşturulmuş ve firmaların bu dönüşüme ayak uydurması kolaylaştırılmak istenmektedir.
Bu süreçlerin yük haline gelmesi üretimde daralma, rekabet gücünde azalma ve istihdamda gerilemeye yol açabilir. Çevreyi korumak ne denli önemli idiyse, ekonomik istikrarı gözetmek de o kadar önemlidir.
Dünya milli gelirinin yarısına sahip iki ülke, Çin ve ABD en büyük karbon emisyonu üreticisi durumundadır. Türkiye Karbon emisyon salımında 16. sıradadır. Bu bir dönüşüm konusudur. Yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm ve sosyal dönüşümden oluşan üçüz dönüşüm Türkiye'nin 800 büyük tesisi mevcut emisyonların % 50'sini üretmektedir. Bu emisyonların yaklaşık % 50'si de sınırda karbona tabi. Organik tarımın geliştirilmesi, hayvancılığın korunması da bu süreçlerin bir parçası durumundadır.
İklim göçlerine gelmedik henüz. Sadece iklimi finansal bir problem olarak anlatmaya devam ediyoruz. Ama bunun aynı zamanda bir güvenlik meselesi olduğu ihmal edilmemelidir.