Vebanın kaynağının peşinde
Efe Çapman
Geçtiğimiz yıllarda dünyamızın gidişatını değiştiren bir pandeminin yaşanmış olması, insanlığın uzun tarihindeki birçok yıkıcı olaydan sadece bir tanesi. COVID salgını, modernleşen dünyamızın bizler üzerindeki etkilerinin artışını hızlandırarak bunların insanoğlunu pek çok yönden yozlaştırdığını ve bu yolda daha derin çukurlara batmamız için ortamın git gide daha uygun bir hale geldiğini görmemizi sağladı. Bu tip olayların toplumların ortak bilinci ve kültürleri üzerinde etki sahibi olması ulaşılması güç olmayan bir sonuç olmakla beraber ölçüleri farklı boyutta olan pek çok farklı olay tarih boyunca bizleri etkilemiştir. Antik medeniyetlerin inançlarında görünen büyük çaplı sel mitleri, kıyamet merkezli dini inançlar bunların bazılarını oluştururken, başka doğal afetler ve hastalıklar da bu başlık altında kendi rollerini oynamışlardır.
Orta Çağ batı dünyasına siyah bir damga vurmuş olan kara vebanın Avrupa’daki ilk salgınının 1346 ve 1353 yılları arasında başladığı ve o dönemin nüfusunun neredeyse % 40’lık bir kısmının ölümüne sebep olduğu tahmin edilmektedir. İlerleyen yıllarda pek çok kez benzer salgınlara yol açan bu hastalığın son dönemlerine kadar Avrupa nüfusunun yarısını ortadan kaldırdığı da söylenebilir. Batıya gelişinin Akdeniz’e varan ticaret gemileri ile başladığı düşünülen bu hastalık farklı dönemlerde değişik isimlerle anılmıştır ve araştırmacılar yakın zamana dek bu hastalığın kökeni ve ilk çıkış noktası üzerindeki gizem perdesini tam olarak kaldıramamıştır.
500 yıl kadar süren ikinci veba dalgasının kaynağı hakkındaki en çok kabul gören görüşler Doğu Asya ve Çin’i işaret etmekteydi, ancak günümüz Kırgızistan topraklarında 140 yıl önce yapılan bir kazıda bulunan mezar taşları bizlere farklı bilgiler sunuyor.
Birçok farklı disiplinden araştırmacılar ve ekiplerinin ortaklaşa yürüttüğü bir çalışma 1338-1339 yılları arasına tarihlenen mezarları inceledi. Kırgızistan’da bulunan bu mezarların ticaret merkezli bir topluluğa ait olduğu ve bir hastalık salgınının bahsedilen yıllarda büyük çaplı bir hasara sebep olduğu anlaşıldı. Mezar taşları üzerindeki yazıların hastalık benzeri terimler içermesi de diğer buluntuları destekledi. Bu hastalığın veba ile bir ilişkisi olup olmadığını anlamak için yapılan DNA çalışmaları sırasında mezarlardaki kalıntılarda veba bakterisine rastlandı.
Araştırmacıların büyük kısmı, bazı diğer kaynaklara da dayanarak, hastalığın merkez üssünü bulduklarını iddia etmekteler. Hastalığa sebep olan bakteri türünün benzerlerinin Orta Asya merkezli olduğunun kanıtlanmasıyla beraber tarihimizde devasa etkileri olmuş bu hastalığın yüzlerce yıllık bilinmezlerini anlamaya iyice yaklaşmış bulunmaktayız.
Yorumlar