Yıllardır bıkmadan, usanmadan, bazen tekraren, bazen de değişik projeksiyonlar ışığında konuyu değerlendirerek yazıyorum, “Su, küresel ısınma, iklim krizi, kuraklık” diye.
Geldiğimiz nokta, İzmir’deki barajlarımızın durumunu gösteren tablo ve mevcut doluluk oranları bize hali hazırda yaşadığımız ve önümüzdeki süreçte yaşayacağımız muhtemel olumsuzlukları gözler önüne seren bir tablo.
Ben, kendi adıma yıllardır çok iyi bir çevre gözlemcisiyim.
Daha önceki yazılarımda da birçok kez değindiğim gibi büyük oranda her hafta sonu önünden arabamla geçtiğim, geçerken de gözlemleme olanağı bulduğum, geçen yılki doluluk durumunu da bildiğim için geçtiğimiz yılla bu yıl arasında kıyaslama imkanı bulduğum Tahtalı Barajı’nı örnek diye alıyorum.
Tahtalı Barajı, 1990’lı yıllarda İzmir’in Menderes ilçesine bağlı eski Bulgurca köyünün mevcut yerinden baraj yapılmak amacıyla kaldırılıp başka bir yere taşınarak köyün ve ovasının yerinde, gövde kısmı da Kaplanboğazı dediğimiz eski İzmir-Menderes (O zamanki adıyla Cumaovası)-Gümüldür karayolunun vadinin içinden geçtiği bölgede İzmir’e tarımsal sulama ve içme suyu sağlama anlamında oluşturulmuş en büyük barajı.
Bu barajın şu andaki durumu, doluluk anlamında içler acısı. Bu yıl hem ülke, hem bölge bağlamında yaşadığımız aşırı kuraklık ve yağmursuzluk sonucu Tahtalı Barajı’nın şu andaki doluluk oranı yüzde 11.95 gibi. Ben, böyle bir kuraklığı ve barajdaki doluluk oranının “Dibi görüşü”nü kendi adıma, hafızam beni yanıltmıyorsa 2007-2008 yıllarında görmüştüm. Haliyle içme suyu ve tarımsal sulama anlamında barajdan su kullanımının devam edeceğini göz önünde bulundurursak, bu günlerde yüzde 11.95 olan doluluk oranının, buharlaşmadan da etkilenmesi tabii ki söz konusu. Bütün bu faktör ve etkenleri göz önünde bulundurduğumuzda barajın bir veya iki ay sonraki halini ben kendi adıma düşünmek bile istemiyorum.
İşin bir başka boyutu İzmir’in kişi başına kullanılabilir su miktarı yıllık 1.000 metreküp civarında. Bu da bize gösteriyor ki, su kıtlığına işaret eden bu miktarın kalite açısından denetlenip korunması ile birlikte İzmir’in temiz su gereksinimini karşılamak üzere akılcı yatırımlar ve yeni su kaynaklarının araştırılıp devreye alınmasının ise yaşamsal bir önem taşıdığı altı çizilmesi gereken bir gerçek.
Bunun yanı sıra mevcut suyumuzu kullanırken alabileceğimiz önlemler ve uygulayabileceğimiz yöntemlere gelince: İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarımızı en iyi şekilde yönetmeli, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmede gereken yatırımları çok daha geç olmadan yapmalı, temiz suların evsel veya endüstriyel amaçlı kullanılmasından dönen atık suların arıtıldıktan sonra kullanım amacına uygun kalitesinin sağlanması için gerekli ileri arıtma işlemleri sonrasında yeniden kullanımı, tarım ve sanayi amaçlı kullanılan suyun ise doğru, ekonomik yöntemlerle yeniden kullanımı esas olmalı, enerji yönetimi su yönetiminin olmazsa olmaz bir parçası olarak düşünülmeli ve ikisi birlikte konularının uzmanı olan kurum, kuruluş ve kişiler tarafından planlanmalı ve uygulanmalı, kent planlamasına yönelik tüm süreçlerde su yönetimi planları dikkate alınmalı, belediyelerin su ve kanalizasyon idareleri tarafından hazırlanan “İçme suyu projesi master planları” çerçevesinde içme, kullanma ve endüstri suyu gereksinimlerinin mevcut ve potansiyel su kaynaklarından; yeni su kaynaklarının devreye alınması, deniz suyunun arıtılarak kullanımı ve benzeri gibi yöntemlerle karşılanmasına dönük ve gelecekte doğacak nüfus projeksiyonuna göre mevcut su kaynaklarının kapasitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar ve iklim değişikliği senaryoları da dikkate alınarak gelecek su planlamaları yapılmalıdır.
Ve bütün bu yukarıda saydığım faktörleri TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin konu ile ilgili yaptığı araştırmalara dayanarak elde ettiği bulgu, çıktı ve açıklamalarından yararlanarak alt alta sıraladıktan sonra bu köşenin yazarı olarak “Havzalarımızda, su kalite ve miktarına yönelik değerlendirmeler mevcut su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilerek, acil planlamalar yapılıp, bilime uygun yönetim süreçleri gerçekleştirilmezse dengenin, geri dönüşü olası olmayan noktalara doğru ilerlediğinin göstergesidir.
Kentimiz İzmir’in içme suyunu sağlama kaynağı olan Tahtalı Barajı’nın havzası, her ne kadar mevcut İZSU yönetmelikleri ile koruma altında tutulmaya çalışılsa da, öte yandan havzadaki kentleşme ve sanayi baskısının yarattığı sonuçlar, mevzuat değişiklikleri ile koruma kapsamının yumuşatılması yoluyla yaşam kaynaklarımızın da bu baskılara feda edilmesinin yolunu açacaktır” diyorum.