Çin ve ABD vergi savaşlarıyla birbirine girerken, Türkiye dolaylı yoldan etkilenecek. Her ne kadar Trump verdiği karardan geri dönebilmek için hafif yollu adımlar atsa da Çin bu duruma kayıtsız kaldı.  Gün geçmiyor ki, hamle üstüne hamle gelmesin…

Çin ve ABD arasındaki vergi savaşları, küresel ekonominin iki devinin birbirine “Senin vergin benim vergimden büyük!” diye rest çektiği bir kapışma. Ancak unutulmamalıdır ki; her kriz bir fırsattır. 

Örnek vermem gerekirse; Çin, tekstil sektöründe Türkiye’nin rakibi. Çin mallarına ABD ek vergiler koyarsa, Türk tekstilciler bunu değerlendirerek fırsat hailine getirebilirler. Öncelikle, tarifecilik duvarları yükselirken yerli sanayi kolları hemen boşluğu değerlendiriyor. Tekstilcilerimiz Çin’den gelen siparişlerin kaydığı her anda doludizgin çalıştı. 2008’de ABD’de başlayan kriz Türk hazır giyim ihracatını ikinci sıraya taşıdı; Avrupa pazarındaki tarifeler yükselince tasarım ve kaliteye odaklanarak katma değeri artırdık. Bugün de ABD-Çin hattındaki vergi yükünü avantaja çevirip, coğrafi yakınlığımızı kullanarak hızlı teslimat ve esnek üretim sözü veriyoruz.

Son gelişmelere baktığımızda Çin yeni bir hamle daha yaparak Türkiye’de otomotiv fabrikası kuracağını duyurdu. Çinli otomotiv devi Chery’nin Samsun’da yıllık 200.000 araç üretim kapasiteli, 1 milyar dolarlık bir fabrika kurulacağını açıklaması, yalnızca yerel ekonomiye değil, Türkiye’nin küresel oyun alanındaki pozisyonuna da yeni bir soluk getirecek bir adım olarak okunmalı. 

 Bu yatırım, tam da ABD ile Çin arasındaki tarifecilik düellosunun tedarik zincirlerini yeniden şekillendirdiği ve üretimin bir kısmını Çin dışına kaydırdığı bir döneme denk geliyor. Washington’ın Mayıs 2025’te yüzde 145’i bulan vergi duvarları karşısında (2018’den beri süren gerilim, küresel tedarikçilerde çeşitlenme ihtiyacını doğurdu) Türkiye, hem coğrafi yakınlığı hem de düşük işgücü maliyetiyle cazip bir alternatif sunuyor.

Güney Asya cephesinde ise Hindistan–Pakistan hattındaki gerilim, sınır bölgesinde yaşanan patlamalar ve drone saldırılarıyla son 30 yılın en şiddetli krizine işaret ediyor. Bölgede üretim bantları, güvenlik kaygıları nedeniyle yavaşlarken, Hint Rupisi de mayıs başında iki yılın en sert değer kaybını yaşadı. Otomotivin yanı sıra elektronik ve teknoloji üretiminde de benzer bir uyanış var. Akıllı telefon ve beyaz eşya parçalarında Hindistan–Pakistan hattındaki belirsizlik yüzünden doğan tedarik boşluğunu, Türkiye’deki yan sanayi dolduruyor. 2010’ların başında Vestel ve Arçelik, global markalara tedarikçi olarak girmeyi başarmış, kriz masalarını arayan devlerle imzalar atmıştı. Şimdi bu deneyimi, elektrikli araç batarya modüllerinden savunma sanayi elektroniklerine kadar genişletmenin tam zamanı.

  Bu durum, tekstilden elektronik parçalara kadar pek çok sektörde ihtiyatlı stok yönetimini ve tedarikçi çeşitlendirmeyi zorunlu kılıyor. Türkiye’nin, altyapısını yenileyip kapasitesini artırarak bu boşluğu doldurması, yalnızca ithalatı azaltmakla kalmayacak; aynı zamanda yeni ihracat pazarlarına kapı aralayacak.

Stratejik konumuyla Asya’dan Avrupa’ya, Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan koridorun tam ortasında yer alan Türkiye; AB gümrük birliği, genç ve yetişmiş işgücü havuzu ile lojistik avantajı sayesinde otomotiv üretiminde bölgesel bir merkez haline gelme potansiyelini taşıyor. İç piyasada kullanılan ara mamullerin yerlileştirilmesi, kur şoklarına karşı daha dayanıklı bir üretim ekosistemi yaratırken, enerji maliyetlerindeki dalgalanmalara da kısmen kalkan işlevi görebilir.

Chery fabrikası, bu büyük resimde bir katalizör olabilir. İthal parça bağımlılığını azaltıp, yerli yan sanayinin ölçeklenmesine destek olarak, krizlerin getirdiği belirsizlikleri avantaja dönüştürmek elzem. ABD-Çin ticaret savaşından doğan arz kaymaları, Türkiye’deki sitelerde hayat bulurken; Hindistan-Pakistan hattındaki istikrarsızlık, Türkiye’yi alternatif tedarik üssü yapıyor.

Kriz mi? Fırsat mı? Bu soruya verilecek yanıt, strateji ve hızlı manevralarda yatıyor. Chery’nin fabrikası sadece bir tesis değil, otomotivde yeni bir çağın kapısını aralıyor. Aynı düşünceyle, her alanda boşalan rafları, dolu raflarla, ürünü ve hizmeti çeşitlendiren yeniliklerle doldurabiliriz. Unutmayalım: Tahtayı sarsan taşları altımıza alıp, satrançta bir hamle daha öne geçebiliriz.

Sonuç olarak, dünya ekonomisinin satranç tahtasında taşlar yer değiştirirken bizim hamlemiz, krizleri engel değil fırsat olarak okumak. Chery’nin Samsun’daki yatırımı, yalnızca bir fabrika inşası değil; Türkiye’nin küresel değer zincirine yükseleceği, yerli sanayiyi güçlendireceği ve belirsizlikleri kâra dönüştüreceği bir dönemin ilk satranç hamlesi olabilir. Çarklar dönsün, krizi fırsata çevirelim.