Bir millet düşünün… Savaşlarla yorgun düşmüş, toprakları parçalanmış, umutları tükenmiş.
Bir millet düşünün, tarihinin en karanlık döneminde bile gökyüzüne bakmaktan vazgeçmeyen.
Onurla, şerefle, gözyaşlarıyla ve yüreklerimizi titreten bir coşkuyla Cumhuriyetimizin 102. yılını kutladık! 102 yıl önce, bu kutsal topraklarda bir mucize doğdu. Yoklukların, yangınların, gözyaşlarının ve kanın ortasında bir millet küllerinden yeniden doğdu.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ kuruldu. Ama bu sadece bir devletin kuruluşu değildi; İnsanlık onurunun, özgürlüğün ve dirilişin destanıydı.
Bir ulus, dünyanın en güçlü yedi emperyal gücüne karşı kükredi, diz çökmedi ve tarih sahnesine zaferle yeniden çıktı. Yedi karanlığa karşı bir millet o yıllarda Anadolu, tarihin en karanlık güçleriyle kuşatılmıştı: İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Rusya, Ermenistan ve onların arkasındaki Amerikan çıkar çevreleri…
Her biri aynı kanlı hayali kuruyordu: Bu toprakları parçalamak, bu halkı susturmak, bu bayrağı indirmek! Ama Anadolu’nun yüreğinden bir ses yükseldi; Mustafa Kemal Paşa’nın sesi!
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, belki kimse inanmadı; ama o gün bir millet yeniden nefes aldı, gözleri parladı, kalbi yeniden attı. Ardından Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Rauf Orbay, Halide Edip, Sabiha Gökçen ve nice isimsiz kahraman…
Hepsi aynı ateşin, aynı inancın etrafında kenetlendi. Bir yanda Şerife Bacı, sırtında mermi taşırken donarak şehit düştü; bir yanda Ali Onbaşı, tarlasını bırakıp cepheye koştu!
Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Herkesin payına bir parça vatan düştü, herkesin yüreğinde bir parça Anka ateşi yanıyordu. Küllerinden Doğan Anka Cumhuriyet,! Efsanelerdeki Anka kuşu gibidir! Yanmış bir imparatorluğun küllerinden doğdu! Her şeyin bittiği sanılırken, yeniden kanat çırptı!
O kanatlar yorgundu, ama umuttan, inançtan, aşktan yapılmıştı. İstanbul işgal altındaydı, İzmir’de düşman bayrakları dalgalanıyordu…
Ama Sakarya’nın rüzgârı, Dumlupınar’ın sesi, Afyon’un toprağında yankılanan yemin bu kaderi değiştirdi! “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İLERİ!” Bu emir sadece bir taarruz çağrısı değil, bir milletin doğum çığlığıydı. Bir ulusun yeniden doğuşu…
Bir halkın “Artık yeter!” diye haykırışı… Ve 29 Ekim 1923’te, bu doğuşun adı resmen kondu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” O gün, Anadolu’nun küllerinden bir kuş doğdu. Adı CUMHURİYET’Tİ! Kanat sesleri özgürlüğün marşı, gözleri umudun ateşi, yüreği Türk milletinin sonsuz sevgisiydi. Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, bir halkın kendini yeniden var etmesi, kendi kaderini kendi elleriyle yazmasıdır. Orhun Yazıtları’nda yankılanan “Türk milleti yok olmaz” sözü, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İnönü’de yeniden vücut buldu. Ne zaman yakıldıysa, daha parlak doğdu.
Ne zaman susturulmak istendiyse, daha gür haykırdı. Bugün, 102 yıl sonra bile o ruh hâlâ yaşıyor. Çünkü Cumhuriyet, bir dönem değil, bir bilinçtir.
Yedi karanlığa karşı yakılan bir meşale, bir ışık, bir umut…
Bir halkın, “Artık kendi kaderimizi kendimiz yazarız” dediği kutsal andır.
Biz, o küllerin içinden doğan Anka’nın çocuklarıyız. Ve o kuş, hâlâ kanat çırpıyor…
Gökyüzünde özgürlüğün, eşitliğin, insan onurunun sesiyle… Yüreğimizde Atatürk’ün aşkıyla. Cumhuriyet, geçmişin mucizesi değil; geleceğin de teminatıdır.
Hedef 202, hedef 1020, hedef içinizdeki inanç…
Hedef, sonsuza dek özgür bir Türkiye. Sağlıkla, aşkla, Cumhuriyetle kalın…
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın Türkiye!
Yaşasın Atatürk’ün izinde yürüyenler!
Hedef; 1020
Yeliz Ünal
Yorumlar