“Sumud”… Arapça kökenli bir kelime.
“Ṣamada” fiilinden türemiştir: sabırla direnmek, kök salmak, yılmamak, sarsılmamak.
Filistin halkı bu kelimeyi yalnızca bir sözlük karşılığı olarak değil, bir yaşam biçimi olarak benimsedi.
Sumud; toprağını terk etmeyen köylünün, evinin yıkıntıları arasında kalan çocuğun, kaybın ortasında yeniden filizlenen umutların adı oldu.
“İsrail”… İbranice kökenli bir ad.
“Yisra’el”, Tevrat’ta Yakup Peygamber’e Tanrı tarafından verilen addır.
Kelime, “Tanrı ile mücadele eden” ya da “Tanrı’yı yenen” anlamına gelir.
Yani kökeninde bir imtihan, bir sınav, bir hesaplaşma vardır.
Ne var ki tarih, bu kelimenin kutsallığını taşıyanların ellerinde çoğu kez kana bulandı; bugün İsrail adı, mazlum çocukların çığlıklarıyla anılır oldu.
İşte iki kelime, iki kader: Sumud ve İsrail.
Biri köklerine bağlılığın, direncin adı;
diğeri Tanrı’yla hesaplaşmanın, ama insanlıkla imtihanını kaybetmenin sembolü.
Gazze kıyılarında, Akdeniz’in mavisine süzülen bir gemi var: Sumud Gemisi.
Tahtaları yorgun, motoru aksayan, rüzgârla cebelleşen… Ama aslında bu gemi, insanlığın en derin vicdanını taşıyor.
Üzerinde doktorlar, anneler, gazeteciler, öğrenciler… Ellerinde silah değil, defter, stetoskop, bayrak ve umut var.
Onların tek arzusu, çocukların açlıktan ölmemesi, hastaların ilaçsız kalmaması.
Ve karşılarında devasa savaş gemileri, çelikten duvarlar, elektronik karartmalar…
İsrail donanması, dünyanın gözleri önünde, insanlığın vicdanını durdurmaya çalışıyor.
Uluslararası sularda bir geminin üzerine çullanan o devasa çelik gövdeler, aslında bir halkın kırılmayan iradesi karşısında ne kadar aciz olduklarını da gösteriyor.
Düşünün: “İsrail” adı, bir zamanlar Tanrı’yla mücadelenin simgesiydi.
Bugün ise insanlığa karşı açılmış bir savaşı sembolize ediyor.
Bu nasıl bir dönüşüm, nasıl bir yozlaşma?
Kelimenin kökünde ilahi bir imtihan vardı; ama şimdi çocukların kanına bulanmış bir utanç mirası kaldı.
“Sumud” ise hâlâ aynı anlamda: sabır, kök, direniş.
Her yıkılan evin taşında, her yetim kalan çocuğun gözyaşında, her kurşunlanmış zeytin ağacında yeniden hayat bulan bir anlam.
Sumud; yenilmeyen, eğilmeyen, köklerinden kopmayan insanın adı…
Bugün Sumud Gemisi durdurulsa da, aslında yoluna devam ediyor.
Çünkü o gemi, yalnızca Gazze’ye yiyecek ve ilaç götürmüyor.
O gemi, insanlığın hâlâ ölmediğini, vicdanın hâlâ konuşabildiğini dünyaya hatırlatıyor.
Bir tarafta Tanrı’yla hesaplaşmayı adının özünde taşıyan, ama insanlık sınavını kaybeden İsrail; diğer tarafta köklerine sabırla tutunan, zulmün karşısında dimdik duran Sumud.
Bu çatışma yalnız Filistin’in değil, tüm dünyanın kalbinde yankılanıyor. Vicdanı olan herkesin içini sızlatıyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki; çocukların ölmediği, evlerin yıkılmadığı, gemilerin batırılmadığı bir dünya mümkün. Ve o dünyanın anahtar kelimesi bellidir: Sumud.
Hesaplaşma
Yeliz Ünal
Yorumlar