Her cumartesi, köşe yazımı yazmak için masaya oturur, o hafta aklımı kurcalayan bir konuyu seçer, kelimelere döker ve gazeteye mail atarım. Bu, benim ritüelimdir; haftanın düşüncelerini, duygularını toparlayıp paylaşma zamanı. Ama bugün? Bugün farklı. Aklım bomboş. Ne yazacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. Beynim adeta “404 Not Found” hatası veriyor. Ve bu, o kadar güzel bir his ki! Çünkü bugün, hiçbir şey yapmadım. Fişi çektim, beynimi boşalttım, kendimi dinledim ve dinlendim. İşte bu yüzden, bu hafta size sadece bugünü anlatmak istiyorum.

Sabah uyandığımda yataktan çıkmadım. Telefona bakmadım, televizyon açmadım, kitap okumadım. Sadece kahvemi içtim, pencereden doğayı izledim ve hiçbir şey düşünmedim. Günlük hayatın koşturmacasında, sürekli bir şeylere yetişme telaşında, ne kadar yorulduğumuzu fark etmiyoruz bile. Her an bir görev, bir hedef, bir cevap bekliyor bizden. Ama bugün, tüm bunları bir kenara bıraktım. Zihnim mavi ekran verdi ve bu özgürleştiriciydi.

Yıllar önce, Japonya’da “Hiçbir Şey Yapmama Günü” diye bir etkinlik düzenlendiğini okumuştum. İnsanlar bir araya geliyor, bir yerde toplanıyor ve saatlerce hiçbir şey yapmadan öylece oturuyorlardı. O zamanlar bu fikir hem ilgimi çekmiş hem de gülümsetmişti. Çünkü hiçbir şey yapmamak için bile bir şeyler yapmak gerekiyordu! Evden kalk, buluşma noktasına git, hareket et... Bu bile bir efor, bir çaba demekti. Ama bugün, o haberi gerçekten anladım. Çünkü ben kendi “fişi çekme” günümü yaşadım. Ve itiraf etmeliyim ki, bu deneyim, modern hayatın koşturmacası içinde ne kadar yorulduğumuzu fark etmemi sağladı.

Bugün, cumartesi sabahı, saat 20:38’e kadar yataktan çıkmadım. Telefonuma bakmadım, televizyon izlemedim, kitap okumadım. Sadece kahvemi içtim, doğayı izledim ve hiçbir şey düşünmedim. Beynim mavi ekran verdi. Günlük hayatın koşuşturmasında, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışırken, ne kadar yorulduğumuzu fark etmiyoruz. Hep bir sonraki görev, bir sonraki hedef, bir sonraki mesaj... Ama bugün, tüm bunları bir kenara bırakıp kendime zaman ayırdım. Fişi çektim. Tamamen dinlendim.

Japonya’daki o etkinlik, belki bir topluluk deneyimi olarak güzel bir fikir. Ama benim bugünkü deneyimim, bireysel bir isyan gibiydi. Modern dünyanın dayattığı “sürekli üretken ol” baskısına karşı bir duruş. Çünkü hiçbir şey yapmamak, aslında çok şey yapmak demek. Zihni susturmak, bedeni dinlendirmek, sadece var olmak... Bunlar, hayatın hızına kapılmışken unuttuğumuz lüksler. Belki de hepimizin, arada bir böyle bir “fişi çekme” gününe ihtiyacı var. Japonya’daki gibi organize bir etkinlik olmasına gerek yok; bazen sadece kendi içimize dönmek, doğayı izlemek, bir fincan kahveyle anın tadını çıkarmak yeterli.

Bu boşluk, bu sessizlik, aslında bir lüks. Hayatın baskısına karşı bir isyan. Yazacak bir şey bulamamak, belki de en güzel yazı konusu. Çünkü bu, kendimize izin verdiğimiz bir an. Beynimizin reset tuşuna bastığımız, sadece kendimizle kaldığımız bir zaman dilimi. Bugün, cumartesi, saat 20:38 itibarıyla, ben hâlâ bu boşluğun tadını çıkarıyorum. Ve size şunu söylüyorum: Arada bir, hepimizin fişi çekmeye ihtiyacı var. Zihni susturmaya, bedeni dinlendirmeye, sadece var olmaya.

18 Ekim 2025, Cumartesi, 20:38

Yazan: “Bir Fişi Çekme Günü Hayalperesti” yani Yeliz Ünal