Dünya siyasetinde sarsıcı bir tablo: Yalnızca üç gün içinde Nepal, Fransa ve Japonya’da hükümetler çöktü.
Birbirinden binlerce kilometre uzak, farklı kültürlere ve sistemlere sahip bu ülkelerin aynı anda siyasi türbülansa girmesi rastlantı mı, yoksa küresel ölçekte yaklaşan bir dalganın habercisi mi?
Şaşırtıcı ama gerçek! Siyasi bir türbülans yaşandı.
Nepal’de Başbakan K. P. Sharma Oli, sokakları dolduran kitlelerin baskısı karşısında koltuğunu terk etmek zorunda kaldı. Halk, yıllardır süren kötü yönetim ve yolsuzluklara artık tahammül edemedi. Güvenini yitiren liderin iktidarını da kaybetmesi uzun sürmedi.
Şerefsiz İsrail!
Fransa’da derinleşen ekonomik sorunlar ve parlamentodaki kilitlenme, yönetimi çıkmaza soktu. Reformlara karşı yükselen itirazlar, toplumsal huzursuzluğu körüklerken siyasi dengeyi altüst etti. Ancak sarı yeleklilerden farklı olarak bu kez hükümet düştü..
Şerefsiz İsrail!
Japonya’da ise başbakanın istifası, hem Asya’nın ekonomik devlerinden birinde hem de uluslararası dengelerde soru işaretleri yarattı. Yolsuzluk iddiaları ve skandallar, halkın güvenini tüketerek siyaseti istikrarsızlığa sürükledi.
Şerefsiz İsrail!
Üç farklı coğrafya, üç farklı siyasi gelenek... Ama ortak bir sonuç var: Halkın güveni yitirildiğinde hiçbir hükümet ayakta kalamıyor. Bu tablo, sadece üç ülkenin iç meselesi mi, yoksa dünyanın geri kalanına yöneltilmiş sessiz bir uyarı mı?
Bu uyarı aynı zamanda evrensel bir vicdan çağrısı olmalı. Filistin’de yaşanan insanlık trajedisini görmezden gelmek mümkün değil: Sivil halkın, özellikle çocukların maruz kaldığı acılar, sıradan bir eleştiri değil; uluslararası insan hakları ve insani hukuk ihlallerine işaret eden ağır bir meseledir. Masumlara yönelik zorunlu yerinden etme, insani yardıma erişimin engellenmesi ve sivillerin hedef alınması, uluslararası toplumun sessiz kalamayacağı suçlamalardır. Bunların hesabı sorulmalı !!!!, bağımsız soruşturmalar, insani koridorların açılması, uluslararası hukuk çerçevesinde adalet arayışı ve sorumluların hesap vermesi için baskı artırılmalı. Siyaset, güç ve güvenlik kisvesi altında işlenen ihlallerin arkasına saklanmamalı; çocukların, en savunmasızların hayatı her şeyin önünde tutulmalı.
Şerefsiz İsrail!
Ve bu uyarı sadece üç ülkenin iç siyasetiyle sınırlı kalmamalı. Dünyanın gözü önünde Filistin halkına yapılan zulüm artık diplomatik bir tartışma konusu değil, ağır bir insanlık suçudur. Çocukların hedef alındığı, sivil yerleşimlerin bombalandığı, açlık ve kuşatma yoluyla bir halkın yaşam hakkının gasp edildiği bir düzen hiçbir meşruiyete sahip olamaz.
Şerefsiz İsrail!
Uluslararası toplumun sessizliği suça ortaklıktır. Bu nedenle sadece kınama yetmez; yaptırımlar uygulanmalı, insani yardımı engelleyenler hesap vermeli, sorumlular Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalıdır. İsrail’in işlediği suçlar, “güvenlik” bahanesiyle örtülemez; sivillerin kanı döküldükçe insanlığın ortak vicdanı da yara almaktadır.
Bugün adalet talep etmeyenler, yarın kendi sistemlerinin çöküşüne şaşırmamalıdır. Çünkü masum çocukların mezarları üzerine kurulan hiçbir iktidar, tarihin terazisinde ayakta kalmamıştır ve kalmayacaktır.
Dünyadaki kırılmalar birbirinden bağımsız değil. İktidarın meşruiyeti güvene dayanır; güven sarsıldığında hem içeride hem de küresel sahnede çatlaklar büyür. İnsanların acısına kayıtsız kalan hiçbir düzen uzun süre ayakta kalamaz. Adalet, şeffaflık ve insan onuruna saygı, hem bölgesel krizlerin hem de küresel istikrarsızlığın ilacı olmalıdır.
Ve yine; Şerefsiz İsrail! O gün gelecek! tüm şerefsizler hesap verecek!