Türkiye’de siyaset enteresan boyutlara ulaşmaya başladı. Nedeni ise çok basit. Son günlerde şirketlere yapılan operasyonlar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı Ersin Tatar’ın kaybetmesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “KKTC, Türkiye’nin 82. ili olsun” dedi.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden ardından 51 yıl geçti ve Bahçeli bu süreçte iktidar ortağı oldu ama o yıllarda bu kelimeleri söylememişti.
Kasım ayına giriyoruz ve bu ay anladığım kadarı ile birçok siyasi gelişmeye gebe olacak vaziyette. Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Kasım’da, “Siyaset bu mu?” diyeceğiz. Kasım ayına girmeden birçok operasyonla karşı karşıya kaldık. Bunlardan daha fazlasını önümüzdeki günlerde de göreceğiz ve nelerle karşılaşacağız, bu da bir soru işareti olacak gündemde yerini bekliyor.

**
İYİ Parti İzmir İl Örgütünde ilçe seçimleri tamamlandı ve İl Başkanı Ülkü Doğan, istediği gibi ilçelerde ilçe başkanlarını seçtirdi. Haklı, bu partinin seçimlerde iyi bir konuma gelmesini istiyor ve İl Başkanlığı için tekrar aday oldu.
Daha önceki İYİ Parti İzmir İl Başkanları Hüsmen Kırkpınar haricinde varlık gösteremediler. Ülkü Doğan bu olumsuzluk zincirini kırarak İzmir’de bir ilki yaşatmak istiyor.
Şimdi gelelim İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na. Geçtiğimiz günkü konuşmasında çok önemli konulara değindi, bu konuşmalar siyasi hayatta önemli idi.
İYİ Parti Lideri Dervişoğlu verdiği bir demeçte çok ilginç sözler söyledi. İşte bunlardan bazılarını sizlere anlatacağım. Dervişoğlu, “Adını ‘Terörsüz Türkiye’ koyarak teröriste teslim olan Cumhur İttifakı’nın başlattığı bu süreç kabul edilemez. 50 bin insanımızın kanına giren birine ‘Kurucu önder’ diyerek zihinleri zehirliyorlar. Bu sürecin sonunda Kürtler de zarar görecek” diyor.
Evet; bu söylediklerinde ne kadar haklı olup ne kadar haklı olmadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Dervişoğlu “Kanlı geçmişlerini barışın sebebi sayacak kadar şuursuz olanlarla ne ruhen ne de mantıken buluşmamız mümkün değil” diye sözlerini sürdürdü. Evet, İYİ Parti lideri birçok konuda haklı. “Terörsüz Türkiye sözü sadece bir seçim sloganı” diyor.
Zafer Partisi ile hiçbir sorunlarının olmadığını, görüşlerinin aynı olduğunu ifade ederek “Bakışımızda fark yok ama yöntemlerimiz farklı” diyerek bu konuya da açıklık getirmiş oldu. “Biz hiçbir zaman ayrılmadık” kelimesini de kullandı.
Aslında iki parti, Milliyetçi Hareket Partisi’nden kopmuş kişilerden kurulmuş bir parti. Görüş ve düşünceler aynı. Bu iki partinin bir olarak aynı anda hareket etmesi, Türk halkı için önemli.
Evet, önümüzdeki günlere de birçok şeye tanık olacağız. Türkiye için önümüzde önemli günler var.

Fransa rezil oldu

Makron’dan sonra Fransa’ya bir tufan geldi. Ve Fransa dünyaya rezil oldu.
Pazar günü, işçi tulumlu iki adam Louvre Müzesi'nin ikinci katına asansörle çıktı, dairesel testereyle bir camı kırdı, Fransız Kraliyet mücevherlerinin bulunduğu bir vitrini parçaladı, 9 parçayı da özel ceset torbalarına koydu ve sakince aşağı indi. Orada onları 2 suç ortağı bekliyordu. Küçük ama güçlü scooter’lara binen soyguncular, paniklemeden evlerine geri döndüler. Yol boyunca, paha biçilmez iki müze eserinden kurtulmayı başardılar. Bu soygunda bazı nadir eşyalar, hasarlı da olsa kurtarıldı.
Bu hırsızlık ve yapılan her şey gün ışığında gerçekleşti. Hırsızlar iz bırakmadan ortadan kaybolduktan sonra fark edilince alarm verildi.
Fransa'nın hazineleri müzelerde saklanıyor ve son birkaç yüzyıldır eserler çalınıyor. Hem de Fransız Devrimi'nden başlayarak. Çalınan bu eserlerden kimisi bulundu, kimisi ise hiç bulunamadı. Peki, şimdi ne yapmalı? Dedikleri gibi, "iskeleden çıkma" yoluyla soygunla karşı karşıya kalınması mümkün mü?
"Regent adı verilen meşhur elmas çalınmadı bu soygunda. Bu ne kadar iyi, değil mi?” sorusu gündeme geldi. Ve bir zamanlar kaybolan Mona Lisa da bulundu, hem de hırsızın yatağının altında! Bu hırsızlıktan sadece birkaç yıl sonra. Ama Fransızlar bulmayı başardı. En güçlü adli tıp uzmanları, harika bir polis teşkilatları var. Bilinen tüm hırsızları tarayıp, çalıntı mal satan tüm satıcıları inceleyerek o hırsızları bulacaklar (ya da bulamayacaklar). Evet, ne fark eder ki? İşte Fransa’da müzelerin güvenliğinin önemi burada belli oluyor. Daha önce de bu müzede bazı eserler çalındı.
Bu da “Fransız polisinin güvenlik sorunu mu var?” sorusunu gündeme getiriyor. Ve bu soygun işinin aslına gelecek olursak müzenin açıldığı gündüz saatine denk gelmesi.
Bu da ayrı bir sorun. Özetle bu hırsızlık Fransızlar için ‘rezalet’ olarak nitelendirilmeye devam edecek gibi görünüyor.